Diş Hekimliği Fakültesi

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 26
  • Öğe
    Evaluation of the predictors of oral health-related quality of life among 3-5-year-old children with dental trauma
    (The International Committee of Medical Journal Editor’s (ICMJE) , 2022) Yılmaz, Dilek Özge; vd.
    This study evaluated the influence of socio-demographic, clinical, and parental psychological factors on oral health-related quality of life (OHRQoL) and determined their predictors in preschool-aged children with traumatic dental injury (TDI). The study sample consisted of 324 dyads of children and their parents attending the Clinics of Pediatric Dentistry at Istanbul University. After clinical examination, the Sense of Coherence (SOC), Generalized Self-Efficacy Scale, Early Childhood Oral Health Impact Scale, and Multidimensional Health Locus of Control Scale-MHLC questionnaires were administered to the parents. The statistical analyses included Spearman correlation coefficients, Mann–Whitney U tests, Kruskal–Wallis tests, multiple linear regression, and confirmatory factor analysis. Having mixed TDI a non-nuclear family, fewer children, and weak parental SOC were important predictors of worse overall OHRQoL and its sections of child and family. Lower internal health locus of control and dental pain due to TDI were predictors of worse overall OHRQoL and child impact, respectively. Consideration of these predictors may help oral health professionals to develop prevention and treatment programs for TDI and oral health literacy programs for families.
  • Öğe
    Correction to: Synergistic Effect of Thymoquinone and Nystatin in the Treatment of Oral Candidiasis; an in Vitro Study
    (The Society of The Nippon Dental University, 2022) Altan Şallı, Gülay; vd.
    The efectiveness of antifungal agents may be insufcient against resistant strains in some cases of oral candidiasis. The aim of this study was to evaluate the antifungal efect of thymoquinone against Candida albicans, Candida tropicalis, Candida glabrata and Candida krusei strains and the synergistic antifungal activity of these strains in combination with nystatin. To evaluate in vitro antifungal activity and interactions between thymoquinone and nystatin, substances were tested against Candida albicans ATCC 10,231, C. tropicalis ATCC 750, C.krusei ATCC 6258 and C. glabrata ATCC 2001 standard strains both individually and combinationally via microdilution method. MIC and ?FIC index value were analysed. The Kruskal Wallis test and Bonferroni test were used for statistical evaluations. Statistical signifcance was set at p<0.05. A statistically signifcant diference was observed between the mean ranks of all Candida species and doses of thymoquinone, nystatin, and the combination thymoquinone-nystatin (p<0.05). MIC values for thymoquinone were determined as 15 ?g/mL for C. albicans, C. tropicalis and C. krusei while it was 30 ?g/mL for C. glabrata. Moreover, MIC for nystatin was found as 1.875 ?g/mL for C. albicans, C. tropicalis and C. krusei, whereas it was 7.5 ?g/mL in C. glabrata. Interaction assays and ?FIC index value revealed that, TQ and nystatin have a synergistic efect against to all strains. Thymoquinone was found to have antifungal activity on Candida species and synergistic efect when combined with nystatin.
  • Öğe
    Ebeveyn Dental Kaygısı ve Öngörüsünün Çocukların Dental Kaygısı Üzerindeki Etkisi
    (Atatürk Üniversitesi, 2022) Yılmaz, Dilek Özge; Üstün, Nilüfer
    Amaç: Bu çalışmanın amacı, ebeveynlerin çocuklarının dental kaygısını öngörebilme yeteneğinin araştırılması ve ebeveynler ile çocuklarının endişe düzeylerinin birbirleriyle nasıl ilişkili olduğunun değerlendirilmesidir. Yöntemler: Çalışma, İstanbul Medipol Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı’na başvuran, toplam 75 çocuk ve ebeveynleri ile gerçekleştirildi. Yaşları 4-10 arasında değişen, dental tecrübesi olmayan ve üst çene süt azı dişlerinde lokal anestezi ile restoratif tedavi ihtiyacı olan çocuk hastalar çalışmaya dahil edildi. Çocuğun dental kaygı düzeyi tedavi öncesinde Modifiye Çocuk Dental Anksiyete Ölçeği’nin resimli versiyonu kullanılarak, tedavi sırasında ise Venham Genel Davranış Skalası ile değerlendirildi. Ebeveynlerin dental kaygı düzeyleri Modifiye Dental Anksiyete Ölçeği, çocuklarının dental kaygısına yönelik öngörüleri ise Corah Modifiye Dental Anksiyete Ölçeği kullanılarak skorlandı. Elde edilen skorların karşılaştırılmasında Kruskal Wallis ve Ki-Kare testleri, bu skorlar arasındaki ilişkilerin belirlenmesinde ise Spearman’s korelasyon analizi kullanıldı. Bulgular: 4-6 yaş ve 8-10 yaş gruplarındaki çocukların resimli-Modifiye Çocuk Dental Anksiyete Ölçeği skorları ile ebeveynlerin Corah Modifiye Dental Anksiyete Ölçeği skorları arasındaki ilişki, istatistiksel olarak anlamlı bulundu (sırasıyla, P = ,004 ve P = ,034). Ancak, resimli-Modifiye Çocuk Dental Anksiyete Ölçeği ve Venham Genel Davranış Skalası ölçeklerinden elde edilen skorlar arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı (P > ,05). Resimli-Modifiye Çocuk Dental Anksiyete Ölçeği ile Modifiye Dental Anksiyete Ölçeği’nin skorları arasında da istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki bulunmadı (P > ,05). Sonuç: Bu çalışma ile belirli yaş grubundaki çocukların dental kaygılarının aileleri tarafından doğru bir şekilde öngörülebileceği görülmüştür. Ek olarak, ebeveynlerdeki dental kaygının çocuklar üzerinde etkili olmadığı sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    The Relationship Between Stress Levels, Sleep Quality, and Oral Health-related Quality of Life in Turkish University Students with Self-reported Bruxism
    (Galenos Publishing House, 2022) Gaş, Selin; Ekşi Özsoy, Hilal; Cesur Aydın, Kader
    Objective: This study aimed to investigate the relationship between sleep quality, stress levels, and oral health-related quality of life of university students with self-reported sleep/awake bruxism in Turkey. Materials and Methods: Four anonymous questionnaires [Self-reported bruxism, perceived stress scale (PSS), Pittsburgh sleep quality index (PSQI), and oral health impact profile-14 [(OHIP-14)] were administered to 310 university student volunteers that were randomly selected from the various provinces of Turkey. The participants were required to respond independently to the questionnaires at home and were encouraged to contact the authors for further assistance if needed. Results: Among the study participants, 56.8% were from the school of dentistry and 43.2% from other departments. Of all the participants, 29% had self-reported awake bruxism and 42.3% had self-reported sleep bruxism. A positive correlation was found between the PSS and OHIP-14 results (23.5%) and between the PSQI and PSS (24.6%) results in the students with self-reported awake bruxism (p=0.235, p=0.246; p<0.05). A positive correlation was found between the PSS and OHIP-14 results (23.1%) and between the PSQI and PSS (29.6%) results in the students with self-reported sleep bruxism (p=0.231, p=0.296; p<0.05). Conclusion: Self-reported awake or sleep bruxism was found to be associated with higher stress levels and sleep disturbances and weaker oral health-related quality of life in university students.
  • Öğe
    Geçmişten günümüze endodontide kullanılan Nikel Titanyum aletler; evrimden devrime jenerasyonlar arası bir yolculuk
    (Yeditepe Üniversitesi, 2022) Güneç, Hüseyin Gürkan
    Modern Endodontik tedavilerin başarı ve başarısızlıklarında diş hekimlerinin tecrübesi ve kullanılan teknolojik ürünlerin payı günümüzde çok önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle, klinisyenlerin büyüteç, dental operasyon mikroskobu, dental volumetrik tomografi, rubber-dam ve nikel-titanyum (NiTi) kanal eğeleri gibi ürünleri kullanması endodontik tedavinin başarısını anlamlı derecede arttırmaktadır. Kliniklerimizde, endodontik tedavi yaparken genellikle en çok kullandığımız alet ise paslanmaz çelik veya NiTi kök kanal eğe sistemleridir. Her iki farklı türdeki eğelerin kendi içerisindeki avantaj ve dezavantajlarına rağmen, günümüzde endodontik tedavi yapılırken NiTi’den yapılmış aletler daha çok tercih edilmektedir. NiTi eğelerin hızlı ve pratik kullanımına rağmen, diş hekimleri endodontik tedavi uygulamalarında bu eğelerin kullanımında dikkatli davranmaları ve kullanacakları NiTi eğeleri çok iyi tanımaları gerekmektedir. Bu derlemenin amacı; modern endodonti pratiğinde sıklıkla kullandığımız NiTi aletlerin yıllar içerisinde yapmış olduğu tasarım değişikliklerini, sistem güncellemelerini ve jenerasyonlar arası farklılıklarını değerlendirmek ve açıklamaktır.
  • Öğe
    Rehber Yol Eğelerin Metalurjik - Mekanik Özelliklerinin ve Şekillendirme Hareketlerinin Değerlendirilmesi
    (Yeditepe Üniversitesi, 2022) Güneç, Hüseyin Gürkan; vd.
    Diş hekimleri arasında endodontik tedavi çıplak gözle görülmeyen bir alanda uygulandığı için genellikle zor ve uzun süren bir tedavi seçeneği olarak kabul edilmektedir. Tedavinin içerisinde oluşabilecek çeşitli zorluklar da ağırlıklı olarak kullanılan endodontik aletlerden kaynaklanmaktadır. Nikel-titanyum (NiTi) eğeler, şekil hafızası ve süper elastiklik özellikleri sayesinde geleneksel paslanmaz çelik eğelere göre kök kanallarında komplikasyon görülme riskini düşürmektedir. NiTi eğelerin sahip olduğu bu tip mekanik özellikler sayesinde, endodontik aletler, kök kanalı içerisinde farklı hareketleri kullanarak tedaviyi rahat bir şekilde bitirebilmektedir. Tedavinin başlangıç aşamasında ise kök kanal anatomisine uygun bir rehber yol dengesi tutturmak çok önemlidir. Bundan dolayı endodontik tedavide kullanılan tüm NiTi sistemlerin içerisinde mutlaka bir glide path sistemi de yer almalıdır. Bu derlemenin amacı; endodontide sıklıkla kullanılan rehber yol eğeleri ve hareketleri değerlendirerek, NiTi alaşımların metalürjik yapısı ve mekanik özelliklerini özetlemektir.
  • Öğe
    Türk Çocuklarında Ortodontik Lokal Maloklüzyon Risk Faktörlerinin Radyografik Olarak Değerlendirilmesi
    (Selcuk Dental Journal, 2021) Hatipoğlu, Şirin; Erdur, Emire Aybüke
    Bu çalışmanın amacı, 6-12 yaş aralığında bulunan Türk çocuklarının lokal ortodontik maloklüzyon risk faktörleri açısından, panoramik radyograflar üzerinde değerlendirilmesi ve gerekli koruyucu önleyici tedavi ihtiyaçlarının belirlenmesidir. Çalışma, 2008-2014 yılları arasında doğmuş olan 425 Türk çocuğunun panoramik radyografları üzerinden yürütüldü. Kayıtlar, Konya ve İstanbul’da bulunan kliniklere tedavi ve muayene amacıyla başvurmuş hasta kayıtları arasından elde edildi. Daimi diş boyutu, şekil ve pozisyon anomalilerinin yanı sıra; süt ve daimi dişlenmeye ait; diş sayısı, çürük, çekim/erken çekim, dolgu ve kanal dolgulu dişler ve yer tutucu varlığı değerlendirildi. İstatistiksel olarak prevalans hesaplamaları yapıldı. İki merkez arasındaki istatistiksel prevalans farklılığı, iki bağımsız örneklem için oran testi (Z) ile değerlendirildi.Çürük süt dişi (sd) ve dolgulu sd varlığı sırası ile; % 20.6 ve % 9.5 olarak, en yüksek prevalansa sahip parametreler olarak tespit edilmiştir. Buna karşılık, en az prevalans fazla sd ve çekilmiş daimi diş (dd) parametrelerinde, sırası ile % 0.023 ve % 0.036 olarak hesaplanmıştır. İki merkez arasında karşılaştırma yapıldığında, Konya’da; yer tutucu, çürük sd, dolgulu sd, çürük dd ve erken çekilmiş sd’nin prevalans yüzdeleri istatistiksel olarak İstanbul’dan yüksek çıkmıştır. Buna karşılık, rezidüel kök, şekil dd ve kanal sd’nin prevalansları İstanbul’da istatistiksel olarak yüksek çıkmıştır. Kazanılmış ortodontik maloklüzyonların önlenmesinde, koruyucu-önleyici diş tedavisinin önemi çok büyüktür. Çalışmamızda, özellikle koruyucu-önleyici tedavi ve ağız diş sağlığı eğitim ihtiyacı yüksek bulunmuştur. Bu nedenle, ağız ve diş sağlığı eğitimine özel önem ve dikkat gösterilmelidir.
  • Öğe
    Siyah Havuç, Vişne ve Nar Konsantrelerinin Streptococcus mutans’ın Biyofilm Oluşturma Özelliği Üzerine Etkisinin Değerlendirilmesi
    (Türkiye Klinikleri Diş Hekimliği Bilimleri Dergisi, 2021) Zincir, Özge Özdal; Egil, Edibe; Duman, Canan; Ünlü, Özge; Demirci, Mehmet; Şallı, Gülay Altan; Katiboğlu, Ahmet Bülent
    Amaç: Diş çürüğünün önlenmesi amacı ile çürük yapıcı mikroorganizmaların ağız ortamından uzaklaştırılmasında kullanılan antibakteriyel ajanların yan etkileri, insanların sağlık ihtiyaçları için tamamlayıcı ve alternatif tedavilere olan ilgisini artırmıştır. Bu çalışmanın amacı, ülkemizde yetiştirilebilen siyah havuç, nar ve vişne konsantrelerinin; Streptococcus mutans’ın biyofilm oluşturma özelliği üzerine etkisinin değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamızda siyah havuç, vişne, nar konsantreleri (%100) ve S. mutans ATCC 25175 kökeni kullanıldı. Siyah havuç, vişne ve nar konsantrelerinin antibakteriyel aktivitesinin kontrol edilebilmesi için minimal inhibitör konsantrasyon değerleri tespit edildi. Biyofilm oluşturma aktivitesine etkisinin kontrol edilebilmesi için kristal viyole boyama metodu kullanıldı. Bakteriyel süspansiyonlar, Triptik soy broth (Oxoid) besi yeri kullanılarak hazırlandı ve OD (Optical Density) 600 nm’de 0,5 McFarland turbidite standartı (1,5x108 CFU/mL) olacak şekilde hazırlandı. Bulgular: Siyah havuç, vişne ve nar konsantreleri S. mutans’a karşı antibakteriyel etki göstermemiştir. Konsantrelerin S. mutans’ın biyofilm oluşturma özelliği üzerine etkisi incelendiği zaman konsantreler ve negatif kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlemlenmektedir(p<0,05). Yapılan ikili incelemelerde 24. saatten sonra nar konsantresi, 48 saatten sonra vişne konsantresi ile negatif kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlemlenmektedir(p<0,008). Siyah havuç ile negatif kontrol grubu arasında 96. saat sonuna kadar istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlemlenmemiştir(p>0,008). Sonuç: Siyah havuç konsantresi bakteri çoğalmasını inhibe etmezken, biyofilm oluşumunu 96. saat sonuna kadar baskılamaktadır. Ülkemizde bol miktarda bulunan siyah havucun biyofilm oluşumunu bozucu etkileri göz önünde bulundurularak, çocukların sıklıkla tükettiği sakız, pastil gibi ürünlerin içerisine alternatif etken madde olarak kullanılabilirliği ilerleyen çalışmalarda araştırılmalıdır.
  • Öğe
    Klorheksidin, Flukonazol, Laurik Asit ve Hindistan Cevizi Yağının Kandida Türleri Üzerindeki Antimikrobiyal Etkinliğinin Değerlendirilmesi: İn Vitro Çalışma
    (Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi, 2021) Altan Şallı, Gülay; Ünlü, Özge; Eğil, Edibe; Erdem, Tamer Lütfi; Demirci, Mehmet; Katiboğlu, Ahmet Bülent
    Amaç: Bu çalışmanın amacı saf hindistan cevizi yağının ve laurik asitin kandida suşları üzerindeki in vitro antimikrobiyal etkinliğini araştırmak; bu ajanların aktivitelerini, flukonazol ve klorheksidin aktivitesiyle karşılaştırmaktır. Gereç ve yöntem: Çalışmamızda antimikrobiyal ajan olarak Klorheksidin, Flukonazol, Laurik asit, ve saf hindistan cevizi yağı kullanılarak kandida suşları üzerindeki MİK (Minimum İnhibisyon Konsantrasyonu) değerleri tespit edilmiştir. Kandida suşlarından; Candida albicans [American Type Culture Collection (ATCC)] 10231, C. tropicalis ATCC 750, C. krusei ATCC 6258 ve C. glabrata ATCC 2001 standart suşları kullanılmıştır. Kandida suşları, 0.5 McFarland türbidite standardına göre BHI içerisinde de seyreltilmiş ve her kuyucuğa 10 uLeklenmiştir. Her plaka gece boyunca 37 ° C'de inkübe edilmiştir. Her oyuktaki kandida büyümesi, üretici talimatlarına göre Epochspektrofotometre (Biotek, Almanya) kullanılarak 600 nm optik yoğunlukta ölçülmüştür. Verilerin değerlendirilmesinde SPPS 25 (IBM Corp.Released 2017. IBM SPSS Statistics for Windows, Version 25.0. Armonk, NY: IBM Corp.) istatistik paket programı kullanılmıştır. Testlerin anlamlılık düzeyi için p<0,05 ve p<0,01 değeri kabul edilmiştir Bulgular: Klorheksidinin çalışmamızda kullanılan tüm kandida türleri arasındaki MİK. düzeyi 0,625’ tir. Flukonazolun Candida glabrataüzerindeki MİK düzeyi 0,03125; Candida krusei üzerindeki MİK düzeyi 0,25; Candida albicans üzerindeki MİK düzeyi 0, 0078131; Candidatropicalis üzerindeki MİK düzeyi ise 0,003906’dır. Laurik asit ve saf hindistan cevizi yağının kandida suşları arasında istatistiksel olarak en yüksek oranda Candida Albicans ‘a etkili olduğu tespit edilmekle birlikte MİK değeri tespit edilememiştir. Sonuç: Laurik asit ve Saf hindistan cevizi yağının kandida suşları üzerinde en yüksek oranda Candida albicansa etkili olduğu fakat bu etkinin tamamiyle inhibe edici düzeyde olmadığı, Klorheksidin ve Flukonazol düzeyine ulaşamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
  • Öğe
    Farklı Remineralizasyon Ajanlarının Lazer ve Ozon Tedavisi ile Kombine Kullanımının Başlangıç Çürüklerine Etkisinin İn-Vitro Olarak İncelenmesi
    (Türkiye Klinikleri Diş Hekimliği Bilimleri Dergisi, 2021) Bal, Fatma Aytaç; Güler, Eda; Taştan, Emine
    Amaç: Bu in vitro çalışmanın amacı, başlangıç mine çürüğü olan dişler üzerinde florür, kazein fosfopeptid amorf kalsiyum fosfat (CPPACP), novamin ile lazer uygulaması ve ozon uygulamasının tek başına veya birlikte kullanımının, remineralizasyon etkinliğini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntemler: Bu amaçla sığır dişleri toplanarak, başlangıç çürüğü elde edilmiştir. Her grupta 15 diş olacak şekilde 11 grup (florür,CPP-ACP, novamin, lazer, lazer+florür, lazer+CPP-ACP, lazer+novamin,ozon, ozon+florür, ozon+CPP-ACP, ozon+novamin) oluşturulmuştur. Tedavi etkinliği mikrosertlik ölçümü, taramalı elektron mikroskobu (SEM)görüntüleri ve enerji dağılımlı X-ışını spektroskopisi (EDX) mineral analizi yapılarak değerlendirilmiştir. Elde edilen verilerin istatistiksel analizi, tek yönlü ve 3 yönlü varyans analizi kullanılarak yapılmıştır(p<0,05). Bulgular: Mikrosertlik verileri karşılaştırıldığında en yüksek değer lazer+florür grubunda izlenirken, en düşük ozon grubunda gözlenmiştir. EDX analiziyle kalsiyum (Ca) ve fosfat (P) oranları değerlendirildiğinde en yüksek Ca değeri lazer+novamin grubunda izlenirken, en yüksek P değeri novamin, lazer+CPP-ACP, lazer+novamin ve ozon+novamin gruplarında bulunmuştur. SEM değerlendirmesi sonucunda, tüm grupların mine yüzeyleri sağlam ve demineralize örneğe göre morfolojik değişimler göstermiştir. Sonuç: Çalışmamızın sonuçlarına göre Er:YAG lazer ve kombine remineralize edici ajan uygulaması, başlangıç çürüğünün remineralizasyonunda etkili bir metot olarak bulunmuştur. Ozon uygulamasının başlangıç çürüğünün remineralizasyonundaki etkinliği ileri çalışmalarla araştırılmalıdır.
  • Öğe
    In silico Analysis of Virulence, Resistance Genes and Phylogeny of Helicobacter Pylori Strains from Different Continents
    (Experimed, 2021) Ünlü, Özge; Demirci, Mehmet; Kocazeybek, Bekir Sami
    Objective: Helicobacter pylori (H. pylori) is a bacterium that infects the gastric mucosa of 50% of the world population. It is known that different regional treatment practices used against the infections of H. pylori affect both the expression of virulence and antimicrobi- al resistance genes, giving the bacteria geographic differentiation. The aim of this study was to perform in silico analysis of virulence, resistance genes and phylogeny of H. pylori strains obtained from people living in different continents. Material and Method: Complete gene sequences of 18 H. pylori strains from six continents were downloaded from the National Center for Biotechnology Information (NCBI) database. The phy- logeny of the strains, resistance and virulence genes were analyzed by CSI phylogeny, CARD and VFanalyzer, respectively. Results: African strains were the most distant identity to Europe- an strains. A2147G single nucleotide polymorphism associated with clarithromycin resistance was detected in South American and Asian origin. It was determined that strains were differentiated by a total of 95 related virulence genes under eight headings. The cagA, cagE, cagL and vacA genes were found in all strains in Asia. Conclusion: In conclusion, our study demonstrated that H. pylori strains, whose data were collected in different continents, differ from each other in terms of similarities and there is a serious differ- ence especially in terms of virulence genes.
  • Öğe
    Farklı Polisaj Sistemlerinin Nanohibrit Kompozit Rezinlerin Yüzey Pürüzlülüğü Üzerine Etkileri
    (Türkiye Klinikleri Diş Hekimliği Bilimleri Dergisi, 2021) Bal, Fatma Aytaç; Doğan, Ecem; Cumhur, Alper; Özkoçak, Begüm Büşra Cevval
    Amaç: Bu çalışmanın amacı, farklı polisaj tekniklerinin nanohibrid kompozit rezinlerin yüzey pürüzlülüğü üzerine etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Üç farklı nanohibrid kompozit rezinkullanılarak, 120 numune (4 mm derinliğinde, 8 mm çapında) hazırlanmıştır: Tokuyama Estelite® Sigma Quick (TESQ), Clearfil MajestyTMEsthetic (CME) ve HarmonizeTM. Polimerizasyonun ardından her grup için polisaj işlemi uygulanmayan 10 örnek, kontrol grubu olarak belirlenmiştir. Her bir kompozit rezin grubu için örnekler Opti1StepTM Polisher, SwissFlex® Discs, IdentoflexTM Composite Polisher+Ultradent® Diamond Polish 0,5 µm mint elmas polisaj patı olarak rastgele 3 polisaj sistemi grubuna ayrılmıştır (n=10). Örneklerin yüzey pürüzlülükleri profilometre kullanılarak ölçülmüştür. İstatistiksel analiz, tek yönlü ANOVA ve Kruskal-Wallis testleri kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: CME ve TESQ grupları için polisaj sistemleri arasında yüzey pürüzlülükleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır(p>0,05). HarmonizeTM grubu için en düşük yüzey pürüzlülük değeri,Opti1StepTM polisaj lastiği grubunda bulunmuştur (p?0,05); kontrol, IdentoflexTM Composite Polisher+Ultradent® Diamond Polish 0,5µmmint elmas polisaj patı ve SwissFlex® disk grupları arasında yüzey pürüzlülüğü açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktur. Çalışmada kullanılan kompozit rezinler, polisaj sistemlerine göre karşılaştırıldığında yüzey pürüzlülükleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmemiştir. Sonuç: Kompozit rezinlerin polisajında uygulanan tek aşamalı sistemler ve polisaj lastiği+pat kullanımı, yüzey pürüzlülüğü açısından çok aşamalı sistemlerle benzer sonuçlar verebilir ve klinik olarak hekimler tarafından tercih edilebilir.
  • Öğe
    Farklı Bitirme ve Parlatma Sistemlerinin “Bulk Fill” Kompozit Rezinlerin Yüzey Pürüzlülüğüne Etkisi
    (Türkiye Klinikleri Diş Hekimliği Bilimleri Dergisi, 2021) Bal, Fatma Aytaç; Tunçer, Tuğba Nur; Türkyılmaz, Gülensu
    Amaç: Bu in vitro çalışmanın amacı, farklı bitirme ve parlatma sistemlerinin farklı tipteki kompozit rezinlerin yüzey pürüzlülüğü üzerine etkisini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada, 3 farklı tipte “bulk fill” kompozit rezin kullanıldı; SonicFill, Fill-Up, Estelite Bulk FillFlow. Toplam 72 adet kompozit disk hazırlandı (n=24). Örnekler, her alt grupta 8 örnek olacak şekilde uygulanan parlatma yöntemine göre rastgele3 alt gruba ayrıldı. Kontrol grubundaki örneklere herhangi bir işlem uygulanmadı, diğer gruplardaki örneklere ise iki aşamalı Kenda ve üç aşamalı OptiDisc parlatma sistemleri uygulandı. Örneklerin yüzey pürüzlülükleri profilometre kullanılarak ölçüldü. İstatistiksel analiz tek yönlü ANOVA ve“post hoc” testleri kullanılarak yapıldı (p=0,05). Bulgular: Bütün gruplarda, en düşük pürüzlülük değerleri kontrol grubunda ölçüldü ve Estelite Bulk Fill Flow, SonicFill, Fill-Up grupları arasında anlamlı bir farklılık bulunmadı. OptiDisc uygulanan grupta, Sonic ill, Estelite Bulk Fill Flow ve FillUp grupları birbirlerinden anlamlı düzeyde farklı bulundu. Polisaj lastiği uygulanan grupta, Estelite Bulk Fill Flow ve SonicFill gruplarının pürüzlülük değerleri benzer, Fill-Up grubunun pürüzlülük değeri ise daha düşük bulundu. Bitim ve polisaj uygulanan gruplar arasında, en az pürüzlülük değeri OptiDisc polisaj sistemi uygulanan Estelite Bulk Fill Flow grubu gösterdi. Sonuç: Kompozit rezinlerin polisajında uygulanan tek aşamalı veya çok aşamalı sistemler, yüzey pürüzlülüğü açısından farklılık gösterebilir. Yapılan bu in vitro çalışmanın sınırlamaları dâhilinde kompozit rezin tipinden bağımsız olarak diskle yapılan parlatma işlemleri ile en düşük pürüzlülük değerleri elde edilmiştir.
  • Öğe
    Evaluation of Mesial Root Canal Configuration of Mandibular First Molars Using Micro-Computed Tomography
    (Korean Academy of Oral and Maxillofacial Radiology, 2021) Şallı, Gülay Altan; Egil, Edibe
    Purpose: The aim of this study was to evaluate the root canal morphology of mesial roots of mandibular first molars. Materials and Methods: Forty extracted mandibular first molars were used in this study. The morphological examination of root canals was conducted in accordance with the Vertucci classification using micro-computed tomography (micro-CT). Any aberrant root canal configurations not included in the Vertucci classification were recorded, and their frequency was established using descriptive statistics. Intra-observer reliability was assessed using the Wilcoxon signed-rank test, while inter-observer reliability was assessed using the Cohen kappa test. Significance was evaluated at the P[removed]0.05) and the kappa value for inter-observer agreement was found to be 0.957. Conclusion: Frequent variations were detected in mesial roots of mandibular first molars. Clinicians should take into consideration the complex structure of the root canal morphology before commencing root canal treatment procedures to prevent iatrogenic complications. Micro-CT was a highly suitable method to provide accurate 3-dimensional visualizations of root canal morphology. (Imaging Sci Dent 20210038) © 2021 by Korean Academy of Oral and Maxillofacial Radiology This is an Open Access article distributed under the terms of the Creative Commons Attribution Non-Commercial License (http://creativecommons.org/licenses/by-nc/3.0) which permits unrestricted non-commercial use, distribution, and reproduction in any medium, provided the original work is properly cited.
  • Öğe
    Synergistic Effect of Thymoquinone And Nystatin in The Treatment of Oral Candidiasis; an in Vitro Study
    (Springer, 2021) Şallı, Gülay Altan; .;, ve diğer
    The effectiveness of antifungal agents may be insufficient against resistant strains in some cases of oral candidiasis. The aim of this study was to evaluate the antifungal effect of thymoquinone against Candidaalbicans, Candidatropicalis, Candidaglabrata and Candidakrusei strains and the synergistic antifungal activity of these strains in combination with nystatin. To evaluate in vitro antifungal activity and interactions between thymoquinone and nystatin, substances were tested against Candidaalbicans ATCC 10,231, C.tropicalis ATCC 750, C.krusei ATCC 6258 and C.glabrata ATCC 2001 standard strains both individually and combinationally via microdilution method. MIC and sigma FIC index value were analysed. The Kruskal Wallis test and Bonferroni test were used for statistical evaluations. Statistical significance was set at p < 0.05. A statistically significant difference was observed between the mean ranks of all Candida species and doses of thymoquinone, nystatin, and the combination thymoquinone-nystatin (p < 0.05). MIC values for thymoquinone were determined as 15 mu g/mL for C.albicans, C.tropicalis and C.krusei while it was 30 mu g/mL for C.glabrata. Moreover, MIC for nystatin was found as 1.875 mu g/mL for C.albicans, C.tropicalis and C.krusei, whereas it was 7.5 mu g/mL in C. glabrata. Interaction assays and sigma FIC index value revealed that, TQ and nystatin have a synergistic effect against to all strains. Thymoquinone was found to have antifungal activity on Candida species and synergistic effect when combined with nystatin.
  • Öğe
    The Effect Of Pouring Time On Dimensional Accuracy Of Polyvinyl Siloxane Impressıon Materials
    (Kocaeli Üniversitesi, 2021) Özsoy, Hilal Ekşi; Najafov, Lamia; Boyacıoğlu, Hayal; Kurtulmuş, Hüseyin
    Objective: The aim of this study was to evaluate of the dimensional accuracy of Polyvinylsiloxane (PVS) impression materials (Spirias, Imicryl, Konya, Turkey and Variotime, Heraeus, Hanau, Germany) by using stone models after different pouring time (1 hour and 24 hours). Methods: A standard maxillary dentulous acrylic model was selected as master model. Two linear measurements were selected on each sample for the evaluation of the models (x: 13-23 distance, y: 13-26 distance). A total of 40 samples were divided into 4 groups according to the impression brands and pouring time (n=10). All of measurements were made with CEREC SW 4.2.3 software (Sirona Dental System, GmbH, Bensheim, Germany) using “distance” tools of the programme. Statistical analysis was performed by using the IBM SPSS Statistics, Version 25 (IBM SPSS Statistics for Windows, IBM Corporation, Armonk, NY). A value of p<0.05 was considered statistically significant. Results: The relationship between different pouring times (1 hour and 24 hours) was not statistically significant (p>0.05). When the paired relations with the master model are evaluated, t test and p values show that there is statistically significant difference (p<0.05). Conclusion: When compared with the main model, PVS materials for both brands show dimensional distortion. For PVS impression materials, the pouring of the impressions does not make any difference.
  • Öğe
    An Alternative Distraction Osteogenesis Method For Atrophic Posterior Mandible: Case Report
    (Journal of Turgut Ozal Medical Center, 2021) Şenel, Firdevs; Deniz, Kağan; Uçkan, Sina
    Vertical lenghtening by distraction osteogenesis has been widely used for reconstruction of dentoalveolar defects. However if bone height between the alveolar crest and the anatomical structures is insufficient, performing an appropriate osteotomy and placement of distractors in desired position is impossible. In the presented case sagittal lengthening of the posterior mandible with distraction osteogenesis was achieved. After horizontal augmentation of the crest by intraoral cortical bone graft, 2 implants were inserted to the distraction area.
  • Öğe
    Quality and Content of YouTube (TM) Videos Related to Sinus Lift Surgery
    (Elsevier, 2021) Gaş, Selin; Paksoy, Tuğçe
    Objective: In the interest of supplying medical information to YouTube (TM) videos, this study aimed to assess the quality and content of the information provided that is related to sinus lift surgery. Methods: In this cross-sectional study, YouTube (TM) videos were searched using the search term "sinus lift surgery". The first 140 videos were reviewed and analyzed by two independent researchers, after which 103 of them were included in the study. A 13-point scale was used to classify the videos by low- and high-content. Each video was evaluated on content quality using the video information and quality index (VIQI). Results: Ninety-four (94.28%) and nine (8.72%) videos were included in the high-content and low-content groups, respectively. The high-content video group covered more topics than the low-content group, such as the definition of the procedure, its contraindications and advantages, and what to expect after the surgery (P < 0.05). The total VIQI scores of the high-score group were significantly higher than those of the low-score group. There was a positively strong correlation between total content score and VIQI (r = 0.777, P < 0.05). Conclusion: The quantity and quality of the YouTube (TM) videos that feature sinus lift surgery are limited for professionals but may be sufficient for patients and non-specialist health care providers. Medical professionals, such as periodontists and oral surgeons, should play more of an active role in providing high-quality information by directing patients toward alternative sources that more clearly explain their surgeries.
  • Öğe
    The Association Between Sleep Quality, Depression, Anxiety And Stress Levels, And Temporomandibular Joint Disorders Among Turkish Dental Students During The Covıd-19 Pandemic
    (Taylor and Francis Ltd., 2021) Gaş, Selin; Özsoy, Hilal Ekşi; Aydın, Kader
    Objective: This study aimed to examine the association between sleep quality, depression, anxiety and stress levels, and the frequency of temporomandibular disorders in a sample of Turkish dental students during the COVID-19 pandemic. Methods: The current cross-sectional study was conducted with 699 dental university students during the COVID-19 pandemic. Fonseca Anamnestic Index (FAI), Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI), and Depression Anxiety Stress Scale-21 (DASS-21) were used in the present study. Results: The incidence of temporomandibular joint disorders in the present study was found to be 77.5%. Female students’ FAI scores were found to be statistically significantly higher than males (p < 0.05). Additionally, higher depression and anxiety and stress levels caused increased PSQI and FAI scores. Conclusion: During the COVID-19 pandemic, increased temporomandibular joint disorders were observed with increased impaired sleep quality and higher depression, anxiety and stress levels among dental university students.
  • Öğe
    Evaluating The Effect Of Design And Length Of İmplants On Primary Stability Using Resonance Frequency Analysis: An İn Vitro Study
    (Selcuk Universitesi Dişhekimliği Fakültesi, 2020) Paksoy, Tuğçe; Ustaoğlu, Gülbahar; Gümüş, Kerem Çağlar
    Background: Primary stability (PS) is dependent on the length and diameter of the implant, micro-morphology of the implant surface, implant design, surgical procedure, bone quantity, and quality. This study aimed to compare short and standard dental implants according to primary stability in bone type IV using Resonance frequency analysis (RFA) test equipment. Methods: Seventy two dental implants; sandblasting with large grit particles and acid etching (SLA) surface (Dentium®,SimpleLine II, Seoul, Korea), SLActive surface- (Straumann Roxolid®, Basel, Switzerland), Resorbable blast media (RBM) surface- (Implance®, Trabzon, Turkey) with very short (4-mm length), short (6-mm length) and standard dental implants (10-mm length) were placed in bovine cow ribs with bone quality similar to a type IV human bone. RFA was performed to evaluate the primary stability. One-way ANOVA test was used to compare the groups ve different groups were assessed with the post hoc Tukey test. Results: Implant stability quotient (ISQ) measurements of 4-mm and 6-mm length implants were similar however, 10-mm-length implants showed statistically difference inter-groups. SLActive surface in 10-mm-length implant group showed highest ISQ value (p<0.005). When primary stability was compared in intra groups, SLA surface and RBM surface implants showed no significant difference, but 10-mm-length of SLActive surface implant showed higher ISQ value than 4-and 6-mm length (p<0.005). Conclusion: Implant design and surface characteristics might be also effective in primary stability in very short and short implants and SLActive surface implants may show better primary stability in standard implants.