Yazar "Doksat, Neslim Güvendeğer" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bağlanma ve Yaşamdaki İzdüşümleri(Çukurova Üniversitesi, 2016) Çiftçi, Arzu Demirci; Doksat, Neslim GüvendeğerÇocuk ve ebeveyni arasında kurulan bağ ilişkisine, “bağlanma” adı verilir. “Bağlanma” dendiğinde anne-çocuk arasındaki ilişki, ebeveyn-çocuk arasındaki ilişki veya temel bakım veren-çocuk arasındaki ilişki kast edilmektedir. Çocuğun ruhsal ve fiziksel gelişimi açısından en ideal ve sağlıklı olanı güvenli bir bağlanmanın temin edilmesidir. Güvenli bağlanma çocuğu yüksek düzey stresten koruyan bir mekanizma teşkil eder. Güvensiz bağlanma geliştirmiş olan bireyleri ilerleyen zamanda zihinsel ve fiziksel açıdan gelişimsel gerilikler, kimlik oluşmasında sorunlar, kişilik sorunları ve diğer ruhsal sorunlar beklemektedir. Güvenli bağlanma için, çocuğun temel şevkât, beslenme, korunma, barınma ve sağlık ihtiyaçlarının hepsinin sağlam, tutarlı şekilde karşılanması gereklidir. Bu gözden geçirme makalesinde, bağlanma kavramının özellikleri, çocukta güvensiz bağlanmanın özellikleri ve erişkin hayata olumsuz yansımaları ele alınacaktır.Öğe Dikkat Eksikliği Ve Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocukların Ebeveynlerinde Mükemmeliyetçilik Ve Dikkat Eksikliği Ve Hiperaktivite Bozukluğu(Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2018) Doksat, Neslim Güvendeğer; Doksat, Mehmet Kerem; Zengin, Hande BalkanlıAmaç: Bu araştırma ile; Bursa ili örnekleminde, 7-18 yaş arasında Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) tanısı almış ve almamış çocukların ebeveynlerinin mükemmeliyetçilik ve DEHB tanısı açısından karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırmanın örneklemini; Bursa ilinde ikamet eden 7-18 yaş arasında çocuğu olup, çocuklarında DEHB tanısı olan 135 ebeveyn ile çocuklarında DEHB tanısı olmayan 135 ebeveyn oluşturmaktadır. Veri kaynakları: Katılımcılar; Kişisel Bilgi Formu, Erişkin Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Kendi Bildirim Ölçeği (ASRS ve Çok Boyutlu Mükemmeliyetçilik Ölçeği ile değerlendirilmiştir. Bulgular: DEHB tanısı alan çocukların ebeveynlerinin DEHB toplam puan ortalamaları, tanı almayan çocukların ebeveynlerinin ortalamalarından anlamlı şekilde yüksektir. DEHB tanısı almış ve almamış çocukların ve ailelerinin demografik ve klinik özelliklerine göre dağılımlarında anlamlı ilişki bulunmuştur. DEHB tanısı almış çocukların ebeveynlerinin mükemmeliyetçilik toplam puan ortalamalarının, tanı almayan çocukların ebeveynlerinin ortalamalarından anlamlı şekilde yüksek olduğu tespit edilmiştir. Sonuç: DEHB tanısı almış olan çocukların ebeveynlerinde, DEHB toplam puan ortalamaları ve mükemmeliyetçilik toplam puan ortalamaları anlamlı şekilde daha yüksek bulunmuştur. Key words: Hyperactivity, parental comparison, perfectionism Anahtar kelimeler: Hiperaktivite,Öğe İlköğretim Çağı Çocuklarında Annelerin Çocuk Yetiştirme Tutumlarının Davranışsal Sorunlarla İlişkisi(Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2018) Doksat, Neslim Güvendeğer; Ersoy, Cansu; Sönmez, Arzu Önal; Doksat, Mehmet KeremAmaç: Bu çalışmanın amacı, annelerdeki çocuk yetiştirme tutumlarıyla ilköğretim çağındaki çocuklarda görülen davranışsal sorunlar arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Bu amaçla, İstanbu'daki bir okuldan, 60'ı kız, 68'i erkek olacak şekilde, kolay örnekleme yöntemiyle 128 çocuk çalışma kapsamına alınmıştır. Veri toplama aracı olarak çocukların annelerine "Aile Hayatı ve Çocuk Yetiştirme Tutum Ölçeği (PARI) " ve çocuklarda görülen davranış problemlerini belirlemek için "6-18 Yaş Çocuk ve Gençler İçin Davranış Değerlendirme Ölçeği (CBCL/6-18 yaş için)" kullanılmıştır. Ayrıca katılan annelerden, kendilerine dağıtılan ve araştırmacı tarafından hazırlanmış demografik bilgi formunu doldurmaları istenmiştir. Bulgular: Bulgulara baktığımızda, annelerin aşırı kontrolcü anksiyete/depresyon, sosyal içe dönüklük puanları ve düşünce sorunları ilâ içe yönelme düzeylerine yönelik puanlarında artış tespit edilmiştir. Annelerdeki demokratik tutum düzeyi puanı arttıkça çocukların sosyallik puanlarında; baskı ve disiplin puanı arttıkça da çocukların saldırganca davranış, sosyal sorun ve dışa yönelim puanlarında artış olduğu görülmüştür. Sonuç: Sonuç olarak, çalışmamızda annelerdeki yetiştirme tutumları ile çocuklarda karşılaşılan davranış problemleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmuşturÖğe Pediatrik Bipolar Bozuklukta Epidemiyoloji(2015) Mutlu, Caner; Doksat, Neslim Güvendeğer; Erdoğan, AytenÇocuk ve ergenlerde bipolar bozukluk tanısı giderek artış göstermektedir. Çocuk ve ergen popülasyonunda intihar girişiminde bulunanların önemli bir oranının bipolar bozukluğu olanlarda ortaya çıkıyor olması, bu hastalığın tanı ve tedavisini daha da önemli kılmaktadır. Özellikle ergenlik dönemi öncesi örneklemlerde açık tanı ölçütlerinin olmaması ve değerlendirmelerin belirtilere dayanılarak yapılmasından dolayı yanlış biçimde bipolar bozukluk tanısı konduğu ve yaygınlık oranlarının olduğundan fazla saptandığına dair endişeler vardır. Bunlardan ötürü, çocuk ve ergen bipolar bozukluğunun yaygınlığı konusundaki veriler hem farklılık göstermekte hem de tartışılmaktadır. Bu derleme çalışmasında, bipolar bozukluğun yaygınlığı toplum, poliklinik ve yatan hasta örnekleminde literatür gözden geçirilmiştir.Öğe Pediatrik Bipolar Bozuklukta Epidemiyoloji = Epidemiology in Pediatric Bipolar Disorder(Lut TAMAM, 2015) Mutlu, Caner; Doksat, Neslim Güvendeğer; Erdoğan, AytenÇocuk ve ergenlerde bipolar bozukluk tanısı giderek artış göstermektedir. Çocuk ve ergen popülas-yonunda intihar girişiminde bulunanların önemli bir oranının bipolar bozukluğu olanlarda ortaya çıkıyor olması, bu hastalığın tanı ve tedavisini daha da önemli kılmaktadır. Özellikle ergenlik dönemi öncesi örneklemlerde açık tanı ölçütlerinin olmaması ve değerlendirmelerin belirtilere dayanılarak yapılmasından dolayı yanlış biçimde bipolar bozukluk tanısı konduğu ve yaygınlık oranlarının olduğundan fazla saptandığına dair endişeler vardır. Bunlardan ötürü, çocuk ve ergen bipolar bozukluğunun yaygınlığı konusundaki veriler hem farklılık göstermekte hem de tartışılmaktadır. Bu derleme çalışmasında, bipolar bozukluğun yaygınlığı toplum, poliklinik ve yatan hasta örneklemin-de literatür gözden geçirilmiştir.Öğe Premenstrual Sendrom Belirtileriyle Yaşam Boyu Manik/Hipomanik Belirtiler Ve Bildirilen Kişilik Yapısı Arasındaki İlişkinin İncelenmesi(2017) Doksat, Neslim Güvendeğer; Doyum, Ayşegül; Arzu Önal, SönmezKız üniversite öğrencilerinde premenstrual sendrom belirtileriyle yaşam boyu manik/hipomanik belirtiler ve bildirilen kişilik yapısı arasındaki ilişkinin incelenmesi hedeflenmiştir. Yöntem: Araştırmanın evreni İstanbul il sınırlarında yaşayan, üniversite öğrencisidir. Araştırmaya ait örneklem ise, gelişigüzel örnekleme yöntemi ile gönüllülük temeline göre seçilen, Fatih (4), Şişli (5) ve Üsküdar (4) ilçelerinde yer alan toplam 13 üniversitede kayıtlı bulunan 294 kız öğrenciden oluşmuştur. Araştırmanın veri toplama aşamasında kullanılan ölçekler Premenstrual Değerlendirme Formu (PDF), Duygudurum Bozuklukları Ölçeği (DBÖ) ve araştırmacılar tarafından hazırlanan kişisel bilgi formudur. Bulgular: Çalışmaya katılanların %5.1’i (s=15) 17-19 yaş aralığında, %83,7’si (s=246) 20-23 yaş aralığında, %5.1’i (s=15) 24-26 yaş aralığında, %6.1’i (s=18) ise 27-28 yaş aralığı grubundadır. PDF’nin alt boyutları olan depresif duygulanım, anksiyete, yorgunluk, sinirlilik, depresif düşünceler, ağrı, iştah ve uyku değişimleri ile DBÖ puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmıştır. Yaş değişkeniyle, depresif duygulanım, depresif düşünceler ve DBÖ puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır. PDF’in alt boyutları olan depresif duygulanım, anksiyete, yorgunluk, sinirlilik, depresif düşünceler, ağrı, iştah ve uyku değişimleri ile belirtilen kişilik yapısı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir. Sonuç: Çalışmamızın bulgularına göre PMS’deki hormonal değişikliklerle manik/hipomanik belirtiler arasında ilişki saptanmıştır. Premenstrual belirtilerle belirtilen kişilik yapısı arasında ilişki saptanmıştırÖğe Premenstrual sendrom belirtileriyle yaşam boyu manik/hipomanik belirtiler ve bildirilen kişilik yapısı arasındaki ilişkinin incelenmesi(2017) Sönmez, Arzu Önal; Doksat, Neslim Güvendeğer; Doyum, AysegülAmaç: Kız üniversite öğrencilerinde premenstrual sendrom belirtileriyle yaşam boyu manik/hipomanik belirtiler ve bildirilen kişilik yapısı arasındaki ilişkinin incelenmesi hedeflenmiştir. Yöntem: Araştırmanın evreni İstanbul il sınırlarında yaşayan, üniversite öğrencisidir. Araştırmaya ait örneklem ise, gelişigüzel örnekleme yöntemi ile gönüllülük temeline göre seçilen, Fatih (4), Şişli (5) ve Üsküdar (4) ilçelerinde yer alan toplam 13 üniversitede kayıtlı bulunan 294 kız öğrenciden oluşmuştur. Araştırmanın veri toplama aşamasında kullanılan ölçekler Premenstrual Değerlendirme Formu (PDF), Duygudurum Bozuklukları Ölçeği (DBÖ) ve araştırmacılar tarafından hazırlanan kişisel bilgi formudur. Bulgular: Çalışmaya katılanların %5.1'i (s=15) 17-19 yaş aralığında, %83,7'si (s=246) 20-23 yaş aralığında, %5.1'i (s=15) 24-26 yaş aralığında, %6.1'i (s=18) ise 27-28 yaş aralığı grubundadır. PDF'nin alt boyutları olan depresif duygulanım, anksiyete, yorgunluk, sinirlilik, depresif düşünceler, ağrı, iştah ve uyku değişimleri ile DBÖ puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmıştır. Yaş değişkeniyle, depresif duygulanım, depresif düşünceler ve DBÖ puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır. PDF'in alt boyutları olan depresif duygulanım, anksiyete, yorgunluk, sinirlilik, depresif düşünceler, ağrı, iştah ve uyku değişimleri ile belirtilen kişilik yapısı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir. Sonuç: Çalışmamızın bulgularına göre PMS'deki hormonal değişikliklerle manik/hipomanik belirtiler arasında ilişki saptanmıştır. Premenstrual belirtilerle belirtilen kişilik yapısı arasında ilişki saptanmıştır.Öğe Türkiye'de bir bağımlılık merkezinde tedavi görmekte olan çocuk ve ergenlerde madde ve alkol kullanımındaki eğilim ve cinsiyet farklılıkları: 2011 ile 2014 yıllarının karşılaştırılması(2016) Günay, Gülay; Doksat, Neslim Güvendeğer; Ozbek, Fatih; Demirci, Arzu Çiftçi; Erdoğan, Ayten; Kocaman, G. Melissa; Tekden, MehmetAmaç: Bu çalışmanın amacı, İstanbul'da bir bağımlılık merkezine tedavi için başvuran gençlerde, alkol ve madde kulanımı davranışıyla ilgili olarak eğilim ve cinsiyet farklılıklarının değerlendirilmesidir. Yöntem: Katılımcılar madde kullanmakta olup, 2011-2014 yıllarında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne başvurmuş 2755 çocuk ve ergendir. Bu amaçla, Dünya Sağlık Örgütü Öğrenci Madde Kullanım Anketi eğitimli klinisyenler tarafından doldurulmuştur. Sonuçlar: 2014 yılında madde kullanımı için başvuran gençlerin toplam sayısında artış saptanmıştır (2011'de %31.4, 2014'te %68.6). 2011'den 2014'e kadar çoklu madde kullanımında ve tedavi için başvuran kızlarda anlamlı artış bulunmuştur. 2014 yılında alkol, ekstazi, sentetik kanabinoidler ve eroin kullanımında artma; uçucu, esrar, reçeteli ilaç kullanımında azalma saptanmıştır. 2014 yılında kızlar en çok ekstazi, reçeteli ilaç ve kokain kullanırken; erkeklerin daha çok esrar ve sentetik maddeler kullandığı saptanmıştır. Sonuç: Yeni ve popüler yasa dışı maddeler ortaya çıktıkça, madde kullanımındaki yeni eğilimlerin yeniden gözden geçirilmesi, önleyici tedbirler ve tedavi stratejilerinin belirlenmesi açısından önemlidir. (Anadolu Psikiyatri Derg 2016; 17(4):325-331)Öğe Üniversite Öğrencisi Kızların Yeme Tutumlarının Duygudurum Bozukluğu İle İlişkisi(2016) Doksat, Kerem; Deveci, Ester; Yektaş, Çiğdem; Doksat, Neslim GüvendeğerAmaç: Bu çalışmada üniversite öğrencisi kızlarda yeme tutumları ile duygudurum bozuklukları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntemler: Araştırmanın örneklemi, İstanbul ilindeki sekiz farklı üniversitede eğitim gören ve rastgele örnekleme yöntemi ile seçilen 189 kız öğrenciden oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak Yeme Tutumu Testi (YTT) ve Duygudurum Bozuklukları Ölçeği (DBÖ) ve araştırmacı tarafından hazırlanan sosyodemografik bilgi formu kullanılmıştır.Bulgular: Araştırmanın sonuçlarına göre, vücut kitle indeksinin duygudurum bozukluğu için risk faktörü olduğu, ayrıca anne-baba ile beraber yaşama durumunun, anne ile olan ilişkinin, gün içerisinde herhangi bir öğünü aile ile aynı sofrada yeme tutumu sergilemenin, fast-food veya abur cubur yeme sıklığının ve diyet yapma eğiliminin yeme tutum ve davranışlarını istatistiksel açıdan anlamlı olarak etkilediği ve yeme bozukluğu gelişmesi açısından bir risk faktörü olabileceği saptanmıştır. Ek olarak, yeme tutumundaki bozulmaların duygudurumda bozulmaya neden olabileceği tespit edilmiştir.Tartışma ve Sonuç: Araştırma sonucunda yeme tutum ve davranışlarının duygudurum üzerinde anlamlı ve pozitif bir etkisi olduğu görülmüştür. Kişilerin aile sofrasına oturma alışkanlıklarının, anne-baba birlikteliğinin, abur cubur yeme ve sık diyet yapma eğilimlerinin duygudurum bozukluğu belirtilerini istatistiksel olarak anlamlı şekilde etkilediği bulunmuştur. Dolayısıyla bu faktörlerle ilgili özelliklerin duygudurum bozukluğu açısından risk faktörü oluşturabileceği kanaatine varılmıştır. Sonuç olarak; söz konusu faktörlere yönelik çocukluktan itibaren alınacak tedbirler gerek yeme bozukluğunun gerekse duygudurum bozuklarının ortaya çıkışını önlemeye yardımcı olabilir. Bu konuda daha geniş kapsamlı çalışmaların yapılmasının uygun olacağı kanaatine varılmıştırÖğe Üniversite Öğrencisi Kızların Yeme Tutumlarının Duygudurum Bozukluğu İle İlişkisi = The Relationship between Eating Habits and Mood Disorders of Female University Students(Anadolu Klin, 2016) Deveci, Ester; Doksat, Neslim Güvendeğer; Yektaş, Çiğdem; Doksat, KeremAmaç: Bu çalışmada üniversite öğrencisi kızlarda yeme tutumları ile duygudurum bozuklukları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Araştırmanın örneklemi, İstanbul ilindeki sekiz farklı üniversitede eğitim gören ve rastgele örnekleme yöntemi ile seçilen 189 kız öğrenciden oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak Yeme Tutumu Testi (YTT) ve Duygudurum Bozuklukları Ölçeği (DBÖ) ve araştırmacı tarafından hazırlanan sosyodemografik bilgi formu kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmanın sonuçlarına göre, vücut kitle indeksinin duygudurum bozukluğu için risk faktörü olduğu, ayrıca anne–baba ile beraber yaşama durumunun, anne ile olan ilişkinin, gün içerisinde herhangi bir öğünü aile ile aynı sofrada yeme tutumu sergilemenin, fast-food veya abur cubur yeme sıklığının ve diyet yapma eğiliminin yeme tutum ve davranışlarını istatistiksel açıdan anlamlı olarak etkilediği ve yeme bozukluğu gelişmesi açısından bir risk faktörü olabileceği saptanmıştır. Ek olarak, yeme tutumundaki bozulmaların duygudurumda bozulmaya neden olabileceği tespit edilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Araştırma sonucunda yeme tutum ve davranışlarının duygudurum üzerinde anlamlı ve pozitif bir etkisi olduğu görülmüştür. Kişilerin aile sofrasına oturma alışkanlıklarının, anne–baba birlikteliğinin, abur cubur yeme ve sık diyet yapma eğilimlerinin duygudurum bozukluğu belirtilerini istatistiksel olarak anlamlı şekilde etkilediği bulunmuştur. Dolayısıyla bu faktörlerle ilgili özelliklerin duygudurum bozukluğu açısından risk faktörü oluşturabileceği kanaatine varılmıştır. Sonuç olarak; söz konusu faktörlere yönelik çocukluktan itibaren alınacak tedbirler gerek yeme bozukluğunun gerekse duygudurum bozuklarının ortaya çıkışını önlemeye yardımcı olabilir. Bu konuda daha geniş kapsamlı çalışmaların yapılmasının uygun olacağı kanaatine varılmıştır.