İletişim Fakültesi

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 35
  • Öğe
    Bilgi Çağının Yeni Trendi: Dijital İstifçilik Üzerine Bir Araştırma
    (RumeliYA Yayıncılık, 2022) Demirtaş, Mine; Koç, Nur Emine
    Bilinçaltında bir güdü olarak saklama, biriktirme, zamanı gelince kullanmak üzere toplama ihtiyacı hissetme, stoklama durumu istifçiliğin çeşitli tanımları arasındadır. Bir içgüdü olarak stoklama insanın doğasında bulunmaktadır, istifleme bozukluğu ise bu durumun fazlaca tekrarlanması ve nesnelere veda edememe durumuyla toplama ve bırakamama alışkanlığının artarak devam etmesi durumudur. Günümüzde teknolojinin sık kullanımı olumsuz etkilerini de beraberinde getirmiş ve dijital hastalıklar sık konuşulmaya başlanmış, özellikle büyük verinin psikolojik ve fizyolojik etkileri ciddi bir şekilde düşünülmeye başlanmıştır. Bilgi çağının bireyleri uçsuz bucaksız bir veriye sahip olan internetten pek çok bilgi edinerek, bu bilgileri hafızalarında tutmak yerine, dijital ortamlarda saklamayı tercih etmektedir. Gerek günlük bilgiler gerekse fiziki olarak saklanan veriler dijitale yenik düşmekte, dijital teknolojilerin günlük hayatın kaçınılmaz bir parçası haline gelmesi ise her türlü verinin dijitalde depolanmaya başlanmasına neden olmaktadır. Dijitalleşen dünyada yeni teknolojilerin ortaya çıkması ve günlük hayatın her alanına dâhil edilmesi konusunda yaşanan tedirginlikler, dijitalleşme ve teknoloji kaygısını gözler önüne sermiştir. Bilgi teknolojisi kaygısının psikolojik temeli, öz-yeterlik kavramıdır. Teknolojisi kaygısı ve öz-yeterlik kavramları, dijital depolama davranışının incelenmesinde önemli unsurlardır. Yapılan araştırmalar, bireylerin veri biriktirme nedenleri arasında sorumluluktan kaçınma, sorumlulukları öteleme ve Obsesif-kompulsif bozukluk gibi kişisel başka sorunları da tetikleyebildiğini ortaya koymuştur. Dijital araçların ve içeriklerinin biriktirilmesi ve depolanmasının neden ve sonuçları bağlamında yapılan çalışmaların sınırlı olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, veri tabanları, videolar, resimler ve dijital belgeler gibi sanal ürünleri içeren depolama sorunları, bir başka deyişle dijital istifçilik ile ilgili araştırmaların yapılması çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Çalışmanın sorunsalı, örneklem olarak seçilen dijital istifçilere yöneltilen açık uçlu sorularla nitel araştırma yöntemlerinden biri olan odak grup görüşmeleri yapılarak katılımcıların dijital biriktirme davranışlarının bilgi teknolojisi öz-yeterlik ve kaygısı çerçevesinde değerlendirilmesinin yapılmasıdır.
  • Öğe
    TikTok ve Gazetecilik İlişkisi Üzerine Ülkeler Arası Karşılaştırmalı Bir İçerik Analizi
    (Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, 2022) Erol, Sedat
    Sosyal medya platformlarının sunduğu paylaşım formatları ve genç nesillerin haber tüketim pratikleri göz önünde bulundurularak milyonlarca kişi tarafından kullanılan TikTok platformunu; gazetecilik kültürü, haber üretimi, haber tüketimi ve gazeteciliğin geleceği çerçevesinde tahlil etmenin önemli olacağı düşünülmüştür. TikTok üzerinden yapılan paylaşımları diğer sosyal medya platformlarından ayıran özelliklerinden birisi içerik temalarının genelinde eğlence unsurlarının bulunmasıdır. Bu varsayımlara dayanarak araştırma soruları: TikTok’un yapısı ve haber üretim süreçleri ile ilişkisi, bu ilişkinin diğer gazetecilik kültürleri ile değerlendirilmesi, gazetelerin platformda kullandığı dil ve etkileşim tercihleri son olarak ise gazetecilerin platformda sergiledikleri davranışlar çerçevesinde oluşturulmuştur. Araştırmada yöntem olarak içerik analizi benimsenmiş ve Washington Post, Daily Mail,Hürriyet’in TikTok üzerinden paylaşımları incelenmiştir. 2021 yılı başından başlamak üzere her üç gazeteden yapılan 50 paylaşım, toplamda 150 paylaşım platforma hâkim tasarım, tür, içerik düzenleme olanakları, dil ve etkileşim kategorilerinde analiz edilmiştir. Araştırmanı sonucunda, gazetelerin haber değerlerini ele alma, haber metni oluşturma süreçlerinde değişim ve paylaşımlarında platformun yapısını benimseyerek eğlenceli, nüktedan bir dile başvurduğu saptanmıştır. Ayrıca gazetecilerin, kalıplaşmış gazeteci kimliğinin sınırları dışında, sosya medyada yaygınlaşan “fenomen” davranışlarını sergilemesi ve TikTok platformunda yer alan filtreler, efektler ve metin bileşenlerinde yapılabilen değişikliklerin fiziki gerçeklik ile sunulan görüntüler arasındaki ilişkinin uzaklaşmasına yol açması çalışmanın önemli çıktıları arasında yer almıştır.
  • Öğe
    12 Mart Muhtırasına Doğru Abdi İpekçi’nin Milliyet Gazetesindeki Köşe Yazılarının Norman Fairclough’un Eleştirel Söylem Analizi Bağlamında Değerlendirilmesi
    (Mehmet Dursun Erdem, 2022) Çetin, Birsen
    Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihi, çeşitli dönemlerde gerçekleştirilen askeri müdahalelerle şekil almak durumunda kalmıştır. 12 Mart 1971 tarihinde verilen askeri muhtıra söz konusu dönemlerden birine işaret etmektedir. Öyle ki 12 Mart’a giden süreçte ülke içinde siyasal alanda belirgin gelişmeler ve değişimler yaşanırken, toplumsal hareketler de kendine ülkede yer bulmaya başlamıştır. Ülke içinde kaos ve karmaşa yayılmış, asker müdahalesinin olası olduğu yönündeki görüşler basında yer bulmaya başlamıştır. Gazetecilerin böylesi dönemlerdeki olaylara yönelik yaklaşımları önemlidir, çünkü gazetecilerin kamuoyu oluşturma gücü vardır. Bu çalışmada Norman Fairclough’un eleştirel söylem analizi yöntemi, Abdi İpekçi’nin yazılarında kullanmış olduğu söylem ve sosyokültürel gelişmeler ile değişimler arasındaki ilişkiyi ortaya koymak için kullanılmıştır. Fairclough’a göre, medya metinlerinin analizi söz konusu olduğunda, eleştirel söylem analizi yenilikçi bir yaklaşım önermektedir. Bu yöntem, medyada söylem eylemlerindeki değişimlerin bir toplumdaki sosyokültürel değişimler ile ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Bu noktadan hareketle, bu çalışmada, İpekçi’nin köşe yazıları gazetecilik yaklaşımını ortaya koymak için eleştirel söylem analizi bağlamında edilmektedir. İpekçi Türk basın tarihinin en başarılı ve etkili gazetecilerinden birisidir. Abdi İpekçi, 12 Mart muhtırası verildiğinde Milliyet gazetesinde genel yayın yönetmeniydi ve 12 Mart’a ilerleyen süreçte ülke içinde meydana gelen olaylara yakından tanıklık etmiştir. Bu süreçte, Milliyet gazetesindeki köşe yazılarında, ülkede meydana gelen olayları hem Türkiye Cumhuriyeti hem de dünya açısından incelemiş ve değerlendirmiştir. Eleştirel söylem analizi sonuçlarına göre İpekçi söz konusu dönemde halkı ve siyasetçileri bilgilendirmiş ve uyarmıştır. İpekçi okurlarını, siyasetçilere ve gençlik örgütlerine karşı kışkırtmakta kaçınmış ve yazılarında demokrasinin önemini vurgulamıştır. Öyle ki, İpekçi’nin yazım üslubu gözlem ve tarafsızlığın gazetecilik bağlamındaki önemini ortaya koymaktadır. Bu bakımdan, İpekçi’nin gazetecilik deneyimlerinin ve yazım üslubunun günümüz dünyasında, gazeteciler için yol gösterici olduğu açıkça görülebilmektedir.
  • Öğe
    Perceived Competence in Detecting Mis- and Disinformation Online: Reconsidering the Third Person Effect
    (Selçuk İletişim, 2021) Kutlu, Asuman
    The third person effect coined by Davison, provides a different perspective from media effect theories as it mainly deals with beliefs about media effects rather than its direct influence on individuals. The literature on TPE has demonstrated a broad perspective in exploring perceptual bias in various media contexts as well as conditions to magnify TPE. The issue of digital disinformation has increased the number of studies as it has provided a different perspective in context of the third person effect. The threat caused by COVID-19 has led an increase in health news consumption causing a wide spread of mis/disinformation about the origin, prevention and treatment of the pandemic. Considering source credibility as a moderator in testing TPE hypothesis, people will likely to think that mis-and disinformation online will have a greater effect on others and may depend on their perceived competence in spotting mis- and disinformation online when judging its effect on oneself and others. Therefore, the research aims at exploring the way individuals perceive the effects of health-related mis/disinformation and the possible variables influencing TPE.A survey-based study of 767 Turkish internet users was conducted in January 2021. Paired simple T-test to explore third person effect and hierarchical regression analysis to investigate factors associated with TPE were performed. Results revealed that biased third-person effects existed regarding health related mis/disinformation online and perceived competence to detect mis/disinformation online and exposure to digital mis/disinformation were the significant predictors of TPE.
  • Öğe
    Deconstructive Analysis of Netflix Series Hollywood
    (Selçuk İletişim, 2021) Kılıç, Emir Orhan; Çakır, Ezgi
    Deconstruction, put forward by Jacques Derrida, is a theory that combines literature and philosophy to reveal the structural hegemonies, hierarchies in the language, and to find alterations and instabilities in the language called “logos”. The Netflix miniseries Hollywood (2020) is created and produced by Ryan Murphy and Ian Brennan. It is suitable for deconstructive analysis, as it tells about a permanent displacement, inconsistencies, changes and plays in meaning, gender confusions and the establishment of new hierarchies instead of the fallen ones. Deconstruction technique has been conducted on film criticism in various ways. Case study of this research; the Hollywood series, which has claimed itself to have been a production against sexist and racist discrimination in the 1940s Hollywood, will be shown to have unconsciously constructed new hierarchies and hegemonies while fighting the existing taboos. The aim of this study is to contribute former practices of the use of deconstruction in film criticism. As a result of this study, it has been revealed that Netflix series Hollywood feeds the hegemonies it criticizes and serves those structures.
  • Öğe
    Covıd-19 Pandemisi ve Kamu Spotu Reklamları Üzerine Bir İnceleme
    (The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication, 2021) Yurttaş, Özge Uluğ
    Koronavirüs hastalığı Covid-19, dünyada Aralık 2019, ülkemizde ise Mart 2020’den itibaren etkilerini göstermeye başladı. Hastalık hızla tüm dünyayı halk sağlığı boyutuyla tehdit eden küresel bir krize dönüştü. Küresel salgınla mücadele sürecinde tüm ülkeler toplumu doğru yönde bilgilendirmek ve korumak amacıyla birçok girişimde bulundu. Bu girişimler arasında, insanların davranış şekillerini değiştirmeyi ve toplumsal sorunlara dikkat çekmeyi hedefleyen kamu spotu reklamları özellikle önem kazandı. Sosyal ve toplumsal sorunlar ile mücadele, farkındalık oluşturma, bilgilendirme gibi birçok noktada başarılı örnekler veren kamu spotu reklamları, Covid-19 pandemi sürecinde de işlenen temaları ile göz ardı edilemeyecek düzeyde gündem oluşturmayı başardı. Bu bağlamda çalışmanın temel konusunu Covid-19 konulu kamu spotu reklamları oluşturmaktadır. Kamu spotu reklamları incelenirken fenomenoloji yöntemi kullanılmış ve kamu spotları reklamlarının etkinliğinin analizi hedeflenmiştir. Araştırmanın çalışma grubu; lisans ve üstü eğitim düzeyinde, 25-65 yaş arası, 8 erkek ve 8 kadın gönüllüden oluşmuştur
  • Öğe
    Ağ Toplumu Yaklaşımı İle Akademik Bir Sosyal Ağ Modeli İçin Graf Veri Tabanı Önerisi
    (Beykoz Akademi Dergisi, 2021) Değerli, Alper
    Son yirmi beş yılda enformasyon ve iletişim teknolojilerinde yaşanan dramatik gelişim iletoplumsal ilişki biçimlerinin bilinen yapısal formları dönüşüme uğramıştır. Castells’in AğToplumu olarak ifade ettiği ve akışlar iktidarı olarak betimlediği toplumsal yapının günümüzündijital dünyasındaki izdüşümleri olarak yorumlanabilecek online sosyal ağlar sosyalleşmeninyeni formları olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyal ağlar yoluyla bilgi akışının hiç olmadığıkadar hızlı ve yoğun gerçekleştiği günümüzde, motivasyonunu bilginin üretimi ve yayımındanalan akademik dünyayı da bu kapsam dışında düşünmek mümkün olmayacaktır. Bu amaçlaonline sosyal ağlarda bilginin sınırsız dolaşımı yoluyla bilginin demokratikleşmesi ve bilgiyeaçık erişim felsefesi ile örtüşen bir akademik yayın ve referans veri tabanı oluşturulmayaçalışılmıştır. Bu kapsamda geleneksel veri tabanlarının sahip olduğu kısıtların aksine sosyalağlar gibi ağ formunda şekillenen toplulukları kolaylıkla modelleyebilmesi nedeniyle, bir grafveri tabanı platformu olan Neo4j kullanılarak bir alternatif akademik sosyal ağ modeli için veritabanı önerisi sunulmuştur.
  • Öğe
    Ağ Toplumunun Başka Bir Yüzü : Avatar Aktivizmi ve Joker (2019) İmgelemi
    (The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication, 2021) Kurt, Gözde; Ceyhan, Ahmet İlkay
    2019 senesinde gösterime giren Joker filmi, küresel çapta izleyici kitlesine ulaşmış olan popüler bir sinema filmidir. Filmin gösterime girdiği sene, Joker (2019) filminin başrolündeki Joker karakterinin yüz boyası, maskesi ve kostümü farklı ülkelerde gerçekleşen eylemlerde eylemciler tarafından Avatar aktivizmi kapsamında kullanılmaya başlanmıştır. Bu çalışmanın teorik kısmında, Castells’in ağ toplumu yaklaşımı benimsenerek, Avatar aktivizminin yerel ve küresel çaptaki iletişim boyutu ve etki alanı ele alınmakta ve Joker (2019) karakteri özelinde irdelenmektedir. Çalışmada, eylemcilerin Avatar aktivizmiile, görmezden gelinen sorunlarını daha görünür kılmayı, yerel ve küresel ölçekteki kitlelere seslerini duyurmayı ve medyanın eylemlere olan ilgisini daha uzun süre canlı tutmayı amaçlaması bir iletişim taktiği olarak değerlendirilmektedir. Bu kapsamda, çalışmada Lübnan, Şili ve Çin’de gerçekleşen eylemlere, Avatar aktivizmi kapsamında Joker yüz boyası, maskesi veya kostümüyle katılan eylemcilerin, bu görünümü tercih etmelerinin nedenleri ve amaçları üzerine gazetelere ve medya kuruluşlarına yaptıkları açıklamalar nitel bir veri analizi yöntemi olan doküman analizi ile incelemeye tabi tutulmuş ve ilgili açıklamalardan doğrudan alıntılar yapılarak çalışmanın teorik ve kavramsal altyapısı desteklenmiştir. Bu çalışma sonucunda, 2019’da Lübnan, Şili ve Çin’de eylemlere katılan eylemcilerin Joker görünümünü tercih etme neden ve amaçlarına ilişkin benzer açıklamalar yaptığı ve Avatar aktivizmi kapsamında, Joker görünümü ile görmezden gelinen sorunlarını daha görünür kılmayı amaçladıkları ortaya konmaktadır.
  • Öğe
    Recent Advances in Apertium, a Free/Open-Source Rule-Based Machine Translation Platform For Low-Resource Languages
    (Springer, 2021) Bayatlı, Sevilay; .;, ve diğer
    This paper presents an overview of Apertium, a free and open-source rule-based machine translation platform. Translation in Apertium happens through a pipeline of modular tools, and the platform continues to be improved as more language pairs are added. Several advances have been implemented since the last publication, including some new optional modules: a module that allows rules to process recursive structures at the structural transfer stage, a module that deals with contiguous and discontiguous multi-word expressions, and a module that resolves anaphora to aid translation. Also highlighted is the hybridisation of Apertium through statistical modules that augment the pipeline, and statistical methods that augment existing modules. This includes morphological disambiguation, weighted structural transfer, and lexical selection modules that learn from limited data. The paper also discusses how a platform like Apertium can be a critical part of access to language technology for so-called low-resource languages, which might be ignored or deemed unapproachable by popular corpus-based translation technologies. Finally, the paper presents some of the released and unreleased language pairs, concluding with a brief look at some supplementary Apertium tools that prove valuable to users as well as language developers. All Apertium-related code, including language data, is free/open-source and available at .
  • Öğe
    Youtuber Movies From New Media to the Cinema
    (University of Pittsburgh Press, 2020) Ekinci, Barış Tolga
    Today, the new media has become an inseparable part of the daily life. Since the internet and the social media have become widely available, the new media has been effective in socio-cultural changes and transformations. On the other hand, this process, which is also called as digitalization, is not only effective in the new media. The relation between the traditional media and the new media has also been under transformation. This study is based on the relation between the mainstream cinema and the new media and “YouTuber movies” are investigated in this context which are examined using genre criticism method.
  • Öğe
    Dönüşen Medya Çağında Siyasal Katılım: İstanbul’da Yaşayan 18-22 Yaş Seçmen Örneği
    (Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi, 2018) Kutlu, Asuman
    Bu çalışmada gençlerin internette siyasal katılma davranışları ve bu davranışların gerçek hayatta sergiledikleri siyasal katılım değişkeniyle olan ilişkisi incelenmiştir. Araştırma grubu İstanbul’da yaşayan, yaşları 18-22 arasında değişen ve orantılı tabakalama yöntemiyle belirlenen 600 gençten oluşmaktadır. Yüz yüze anket uygulamasından elde edilen verilerin çözüm ve yorumlanması için, açımlayıcı faktör analizi, korelasyon ve regresyon testleri uygulanmıştır. Araştırma sonucunda gençlerin en çok gerçekleştirdikleri siyasal katılma davranışının oy verme olduğu görülmüştür. Bu katılım biçimini, siyasal bilgilenmeye yönelik medya kullanımıyla ilgili katılım biçimleri takip ederken, gençlerin daha yoğun siyasal katılım içeren davranışları sergilemedikleri tespit edilmiştir. İnternette siyasal katılım davranışlarına yönelik gerçekleştirilen faktör analizi ise internette siyasal paylaşım, sosyal medyada siyasal paylaşım ve siyasal eylem/ protesto olmak üzere 3 önemli unsur ortaya çıkarmıştır. Gerçekleştirilen korelasyon analizleri neticesinde siyasal katılım ve internette katılım arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Regresyon analizi bulgularına göre, gençlerin siyasal katılım düzeyi internette siyasal katılım düzeyini arttırmaktadır
  • Öğe
    Arap Devletleri Ligi, Orta Doğu ve Bölge Dengeleri Üzerindeki Etkisi
    (Hale Şıvgın, 2017) Akyol, Cansel Poyraz
    Osmanlı Devleti'nin parçalanmasını hızlandırmak amacıyla İngiltere ve Fransa, Arap coğrafyasında hüküm sürme ideaları neticesinde Arap milliyetçiliğini destekleyen politikalar izlemişlerdir. 1. Dünya savaşı sonrasında bu iki devletin mandası altına giren Araplar ise milliyetçilik akımlarının hedefini değiştirmiş, kendi manda yönetimlerine karşı duruş almışlardır. Mısır, Irak, Suriye, Lübnan, Trans-Ürdün, Suudi Arabistan, Yemen ve Filistinli Arapların temsilcilerinin katıldığı 'İskenderiye Protokolü' ile, Arap Devletleri Ligi'nin temelini oluşturmuşlardır. 22 Mart 1945'te kurulan Arap Devletleri ligi bugün itibariyle de 22 üyesiyle faaliyetlerini sürdüren siyasi bir yapılanmadır.Orta Doğunun ve Bölge dengelerinin, Arap Devletleri Liginin kuruluşuna giden süreçten günümüze kadar irdelendiği ilgili makalemizin birinci bölümünde detaylandırılan; 1.Arap-İsrail Savaşı, Bağdat Paktı, Süveyş Krizi, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)'nün kurulması, Altı Gün Savaşı, Ürdün-Filistin çatışması, Mısır-İsrail uzlaşması, İran-Irak savaşı, Körfez Savaşı, ABD'nin Irak'a Müdahalesi gibi hususlarda Arap Devletleri Ligi'nin işlevi ele alınmaktadır. Arap Devletleri Ligi'nin Orta Doğu ve Bölge dengeleri üzerindeki etkisi göz önünde bulundurulduğunda Lig üyesi ülkelerin ulusal çıkarlarının, birliğin ortak hareket etme ve savunma ideasını çürütecek sonuçlar verdiği görülmektedir.Makalemizin ikinci bölümü ise Arap Devletleri Ligi'nin sıklıkla kendi içinde oluşan bu krizlerinin yapısal irdelemesini kapsamaktadır. Bu bağlamda Lig'in Orta Doğu ve bölge dengeleri üzerindeki etkinliği, organizasyon yapısı ve hukuki düzenlemesinden mütevellit oluşan sorunların ele alınmasıyla ortaya konmaktadır. Mamafih Arap Devletleri Ligi'nin bölge dengeleri üzerinde neden daha etkin bir aktör olamadığı sorusunun yanıtı aranmıştır. Yetki sorunu, uzlaşmazlıkların çözümü sorunu, ortak zemin ve değerler oluşturulmama sorunu, savunma ve güvenlik sorunu, kararların hayata geçirilememesi ve yaptırım sorunu, Lig'in kendi kararlarıyla çelişme sorunu, Arap Lig'i zirvelerinde yaşanan sorunlar gibi başlıklar altında incelenmiştir.
  • Öğe
    Avro-Amerikan Hegemonyası Ve “Avrupalı Bir Yönetmen” Olarak Lars Von Trier
    (Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi, 2017) Köksal, Selma; Denli, Özlem
    Danimarkalı film yönetmeni Trier'in filmografisi, hem konuları açısından, hem de artistik eğilimleri ile bize Avrupa Kültürü ve düşüncesi üzerine oldukça önemli veriler sunmakta, dünyamızın içinde bulunduğu düşünsel, kültürel, siyasi bunalım ve çıkmazlara, bir yanıyla modernlik eleştirisi de sayılabilecek, bir yorumla yaklaşmaktadır. Bu yazıdaki amacımız, Trier düşüncesinde 'Avro-Amerikan' kavramı olarak adlandırdığımız bu temanın izini sürmek; film kuramı ve siyaset bilimi disiplinlerinin bakış açısından analiz etmektir. Trier'in genelde Batı, özelde ise 'Avro-Amerika' uygarlığına yaklaşımının tartışılması bu yazının genel çerçevesini oluşturmaktadır. İncelediğimiz filmlerin altmetinleri olarak işaret ettiğimiz kolektif suç, kefaret ve insan doğası kavramları Trier'in 'siyasal klostrofobi'sine işaret etmektedir. Yönetmen, tarihi daima geri dönen bir şiddet ve çöküş hikâyesi, insanı da yok olmaya mahkûm ve layık bir varlık olarak tasvir eder. Söz konusu temaların Trier sinemasının biçimsel unsurlarıyla ilişkisinin incelenmesi de yazının amaçları arasında yer almaktadır.
  • Öğe
    Farklılıkların Yönetiminin Örgüt Kültürüne Olan Etkisi: İstanbul’da Faaliyet Gösteren Hizmet Sektöründeki Çalışanlar Üzerinde Bir Araştırma
    (Kenan ÇELİK, 2018) Kanık, İlkay; Akan, Merve
    Günümüzde yaşanılan teknolojik gelişmeler ve küresel rekabetin artışıyla birlikte örgütlerin, rakiplerine karşı rekabet avantajı sağlama istekleri de artış göstermektedir. Örgütlerin birbirlerine karşı rekabet avantajı sağlarken, farklılıkların yönetimi uygulamalarını kullanmaları örgütlerin bu anlamdaki işlerini kolaylaştırmaktadır. Farklı özelliklere sahip insanların bir arada çalışması hem örgüte faydalı olmakta hem de örgüt kültürünün bu farklılıklar doğrultusunda oluşmasını sağlamaktadır. Farklılıkların doğru yönetilmesi örgüt kültürünün tüm çalışanlar tarafından da kabul edilmesini sağlamaktadır. Farklılıkların yönetimi ve örgüt kültürünün ilişkisinin daha iyi anlaşılması için bu çalışmada İstanbul bölgesindeki hizmet sektöründe farklı alanlarda faaliyet gösteren bireylerin farklılıkların yönetimine ve örgüt kültürüne yönelik algılarını ölçmek için, 191 çalışan ile anket çalışması yapılmıştır. Bu araştırma sonucunda, çalışanların farklılık algılamalarının örgüt kültürü hakkındaki algılamalarını etkilediği saptanarak çalışmanın hipotezi kısmen doğrulanmıştır. Araştırmanın amacı; örgütlerdeki farklılıkların yönetimi uygulamalarının örgüt kültüründe etkili bir şekilde kullanılabileceğini inceleyerek, ölçümlemektir.
  • Öğe
    Gelin-Kaynana İletişiminin Niteliğini Belirleyen Kültürel Etmenler
    (Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi, 2019) Kaya, Tebrike
    Aile deyince akla hemen anne-baba ve çocuklardan oluşan bir grup gelir. Fakat Türk ailesinin tecrübesi bundan farklıdır. Türk aileleri aynı evi paylaşmasalar da akraba oldukları ailelerle sıkı bir iletişim içindedirler. Türkiye’de kan bağı yoluyla akraba olmanın dışında, evlilik yoluyla edinilen akrabalık ilişkileri de çok önemlidir. Ataerkil düzenin hüküm sürdüğü toplumlarda evli olmak, yetişkin kadınlar ve erkekler için bir gerekliliktir. Kadın açısından evli olmanın anlamı daha da derindir. Zira, ailenin ait olduğu toplumsal sınıf erkeğin toplumsal konumuna göre belirlendiği için kadın açısından evlilik yeni bir kimlik edinmek anlamına gelmektedir. Ancak, kadının evlilik yoluyla dâhil olduğu soy grubu içinde gelin olarak kabul görmesi, kayınvalidesine uyumlu davranmasıyla yakından ilişkilidir. Türk toplumunda, kız çocuklarına ideal gelin-kayınvalide ilişkisinin anne-kız ilişkisi gibi olması gerektiği öğretilir. Buna karşın gerek medya temsillerinde gerekse gündelik yaşamda iyi geçinen bir gelinkaynana ikilisi görmek neredeyse imkânsızdır. Bu araştırma, gelin-kaynana arasında çatışma yaratan kültürel faktörleri ortaya koymak amacıyla yapılmıştır. Niteliksel yöntemle yapılan bu araştırmanın bulguları, gelin ve kayınvalide olan toplam on iki kadınla derinlemesine görüşme yaparak elde edilmiştir. Araştırmanın sonucuna göre gelin-kaynana iletişiminin niteliği büyük ölçüde kayınvalidenin tutum ve davranışlarına göre şekillenmektedir. Gelin-kaynana ilişkisinin anne-oğul arasındaki ilişkinin niteliğiyle yakından ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. Kayınvalidenin maddi açıdan oğlunun desteğine muhtaç olması, gelin-kaynana arasında sorun çıkmasına neden olmaktadır. Ayrıca, kadınların doğup büyüdüğü sosyal çevre, ekonomik durum, eğitim durumu ve önyargılar gelin-kaynana iletişiminin niteliğini önemli ölçüde etkilemektedir.
  • Öğe
    Suskunluk Sarmalı 2.0: Türkiye’de Facebook Kullanımı Üzerine Bir Araştırma
    (TESAM EKONOMİK, SİYASAL VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ, 2019) Kutlu, Asuman
    Bu çalışma Facebook kullanıcılarının siyasi görüşlerinin azınlıkta olduğunu düşündüklerinde Facebook davranışlarını ve Facebook’a yönelik tutumlarını, Elisabeth Noelle-Neumann tarafından geliştirilen suskunluk sarmalı teorisi çerçevesinde incelemektedir. Kartopu örnekleme yöntemiyle belirlenen 404 Facebook kullanıcısıyla gerçekleştirilen anket uygulamasından elde edilen verilerin araştırmanın amaçları doğrultusunda çözüm ve yorumlanması için, frekans ve yüzde, Pearson korelasyon, faktör analizi ve bağımlı örneklemler için T testi uygulanmıştır. Araştırma sonucunda siyasi görüşlerinin azınlıkta olduğunu düşünme ile Facebook’ta gizlilik ayarlarını değiştirme sıklığı, yorum yapmaktan çekinme ve siyasi düşüncelerin gerçek hayatta olduğundan daha rahat ifade edebildiğini düşünme arasında pozitif yönlü ilişkiler saptanmıştır. Buna ek olarak diğer değişken siyasal bilgi düzeyinin yüksek olduğunu düşünme ile Facebook’ta siyasal bilgilenme ve katılma düzeyi ve Facebook’u siyasi düşüncenin aktarılmasında faydalı bulma arasında da pozitif yönlü ilişkiler bulunmaktadır. Sonuç olarak elde edilen veriler, demokrasiyi ve sivil toplumu zenginleştirdiği düşünülen sosyal medyanın Türkiye’deki en çok kullanılan platformu Facebook’ta suskunluk sarmalının oluştuğunu göstermiştir.
  • Öğe
    Aydınlanma Çağının İçeceği Kahveden Postmodern Dönemin Küresel Tüketim Aktörü Kahveye Bir Yolculuk: Londra Örneği
    (Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi, 2019) Değerli, Alper; Değerli, Başak
    Günümüzün akışkan ve bağlantılı dünyasında küreselleşme ideasının ekonomik ve sınıfsal hiyerarşilerin azalımına katkıda bulunacağı düşüncesi zamanla yerini daha rasyonel bir gerçekliğe bırakmıştır. Küreselleşme; küresel ürünlerin tüketiminin kapsayıcılığı anlamında genişleyerek, tüketimin yerel kontrol sınırlarının dışına taşmasını ve küresel boyutlarda deneyimlenmesini beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte tüketim artık bireyin kişisel ihtiyaçlarının giderilmesinin ötesine geçmekte, birey kendini tükettiği şeyler üzerinde tanımlamaya yönelmektedir. Ancak bu ürünler en nadir olanlar değil, tam tersine en çok satılan, en fazla tercih edilen olmaktadır. Küresel ürünlere sahip olma duygusunun beraberinde getirdiği çoğunluğa ait olma hazzı, ürünün fiziksel deneyimlenişi ile yer değiştirmekte ve birey, seçkinliği niceliğine içkin bu topluluğa ait olmayanlardan farklılaşarak özelleşmektedir. Bunun bir örneği olarak günümüzde kahvenin taşıdığı anlam da küresel kahve zincirleri bağlamında farklılaşmıştır. Kahvenin metalaşma sürecinde izlediği yol Akıl Çağı’nın ideal içeceği temsilinin bir yansıması olarak Aydınlanma düşüncesinin kapitalizme evrilişine paralellik göstermiş; ayıltıcı ve algıyı yükseltici özelliği ile burjuva kamusal alanının içeceği, küresel bir tüketim aktörüne dönüşmüştür. Bu bağlamda çalışma kapsamında tüketim ürünlerinin etkisinin küresel düzeyde etkilerini gözlemleyebilmek amacıyla küresel eğilime dahil olma duygusunun ulusal sınırların dışında etkisini daha da yoğun bir biçimde gösterip göstermediği incelenmiş, Londra’yı ziyaret eden bireyler kapsamında yorumlanmaya çalışılmıştır. Katılımcılara niceliksel ve açık uçlu soruların yer aldığı zamansal bağlamda iki ayrı anket yöneltilmiş ve kahve tüketim tercihlerinin daha “küresel” olan kahve zincirleri tarafında şekillendiği gözlemlenmiştir.
  • Öğe
    Bağımsız Adayların Facebook’ta Siyasal İletişim Stratejileri: 2019 Türkiye Yerel Seçimleri Örneği
    (Mehmet Dursun Erdem, 2019) Kutlu, Asuman
    Yurttaşların görüş ve düşüncelerini siyasal alana aktaran ve temsilcilerin iktidara gelmesini sağlayan seçimler, demokratik siyasal düzenin en önemli unsurlarından biridir. Seçmenlerin siyasal tercihlerini etkilemek ve sürdürülebilirliğini sağlamak etkili bir siyasal iletişim sürecinin varlığıyla ilişkilidir. Siyasal aktörlerin kendilerini seçmen kitlesine tanıtmak ve kamuoyunun desteğini kazanmak için kullandıkları reklam, propaganda ve halkla ilişkiler tekniklerini kapsayan siyasal iletişim süreci, yeni iletişim teknolojilerinin ortaya çıkmasıyla yeni ve farklı bir boyut kazanmıştır. Siyasal partiler ve adaylar, yeni iletişim teknolojilerinin sağladığı platformları, sadece seçmenlere yönelik vaatlerini içeren seçim kampanyalarını yürütmek için değil, onlarla doğrudan diyaloğa girerek interaktif iletişim kurmak için özellikle seçim dönemlerinde konvansiyonel medyaya ihtiyaç duymadan seçmenleri istedikleri zaman ve biçimde bilgilendirmek ve onlardan hızlı geribildirim almak için siyasal iletişim çalışmalarında aktif olarak kullanmaktadır. Özellikle siyasal parti desteğine sahip olmayan ve kendilerine konvansiyonel medyada yer bulamayan bağımsız adayların seçmenlerine ulaşabildikleri tek mecra internet medyası özellikle Web 2.0 dönemiyle birlikte ortaya çıkan sosyal medyadır. Bu çalışmada Facebook sosyal ağ sitesinin geleneksel medyada yer bulamayan bağımsız belediye başkan adayları tarafından seçim kampanyalarının yürütülmesinde nasıl kullanıldığının ortaya konulması amaçlanmıştır. Araştırmanın evrenini, 2019 Mahalli İdareler Seçiminde Türkiye’deki 30 büyükşehir belediyesinin bağımsız başkan adayları, örneklemini çok aşamalı örnekleme yöntemi ile belirlenen 8 büyükşehir belediye başkan adayı oluşturmaktadır. Seçim kampanyalarının yoğunluk kazandığı son bir ay ve seçimden sonraki bir gün (3 Mart - 1 Nisan 2019) adayların Facebook’ta yaptıkları paylaşımlar içerik analiz tekniklerinden frekans ve kategorisel analizi yöntemi ile incelenmiştir.
  • Öğe
    Parasosyal İli?şki?: Kavramsal Bi?r Çerçeve
    (Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İletişim Fakültesi, 2019) Varol, Fügan Sibel; Tayanç, Neşe Kars
    Bu çalışmada, izleyicilerin medya karakterleriyle kurduğu tek yanlı ve hayali ilişkiyi ifade eden parasosyal ilişkinin kavramsal bir çerçevesinin çizilmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda, ortaya çıkmasında etkili faktörler, özellikleri, türleri, gelişim süreci ve izleyici üzerindeki etkileri tartışılmıştır. Yapılan alanyazın taraması sonucunda, parasosyal ilişkinin kitle iletişim aracının, programın, medya karakterinin ve izleyicinin özelliklerine bağlı olarak geliştiği, farklı yaş, cinsiyet ve eğitim kategorilerinde farklı parasosyal ilişki kalıplarının görüldüğü tespit edilmiştir. Çalışmanın vardığı sonuçlardan biri de yalnızlık, reddedilme korkusu, bağlanma kaygısı, aidiyet ihtiyacı gibi psikolojik faktörlerin ve bilişsel empati kurabilme gibi bilişsel faktörlerin de parasosyal ilişkinin gelişimini etkilediğidir. Parasosyal ilişkinin tek yanlı ve hayali bir ilişki olduğu, ünlü kişilerle kurulduğu ve gerçek hayattaki ilişkilere benzerlik gösterdiği, bilişsel, duygusal ve davranışsal süreçler içinde geliştiği, aşk, arkadaşlık, idolleştirme, aile odaklılık, duygudaşlık, sosyal deneyim yaşama gibi türlerinin bulunduğu ve medyanın izleyici üzerindeki etkilerini kolaylaştırdığı da çalışmanın ulaştığı sonuçlar arasındadır.
  • Öğe
    Siyasal Reklamlara Yönelik İçerik Analizi: 2018 Türkiye Genel Seçimleri
    (Uluslararası Balkan Üniversitesi, 2018) Yurttaş, Özge Uluğ
    Siyasal iletişim sürecinde özellikle seçmen tutum ve davranışlarını etkilemek amacıyla gerçekleştirilen reklamlar, günümüzde oldukça önemli bir yere sahiptir. Siyasal reklamlar, literatürde pozitif ve negatif olmak üzere iki ana tür altında incelenirken, farklı yapım özellikleri, içerikler ya da adaya dair karakteristik özellikler ve temalar üzerinden şekillendirilmektedir. TBMM’de Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçiminin 24 Haziran 2018’de yapılmasına ilişkin önergenin kabulünün ardından, Yüksek Seçim Kurulu’nun 4-9 Mayıs 2018 tarihleri arasında Cumhurbaşkanlığı için aday gösterme sürecinin sonlanmasıyla birlikte kesinleşen adaylıkların hemen ardından internette ya da televizyon kanallarında yayımlanmaya başlayan, video olarak hazırlanmış siyasal reklamların incelenmesini içeren bu çalışmada, adaylar için hazırlanmış toplam 74 reklam yukarıda bahsedilen farklılıkları ortaya koymak amacıyla içerik analizi yöntemi ile incelenmektedir. Çalışmada yapısal olarak literatürde siyasal reklamcılığın ele alınışı incelenmiş, siyasal reklam türleri üzerine yapılan kavramsal çerçeve tanımlanmış, ardından kullanılan metodoloji özetlenmiş ve son olarak teorik bölüm çerçevesinde elde edilen bulgular değerlendirilmiştir. Sadece Cumhurbaşkanı adaylarına yönelik olarak hazırlanmış reklamların ele alındığı çalışma bulgularında öne çıkan unsurların başında negatif ve pozitif reklamların türleri arasındaki dağılım farklılığıdır. Aday reklamlarında ağırlıklı olarak pozitif siyasal reklamlar yapılandırılırken, negatif unsurlar içeren siyasal reklamlar Saadet Partisi Cumhurbaşkanı adayı Temel Karamollaoğlu ve Ak Parti Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan için düzenlenmiştir. Reklamların büyük çoğunluğunda söz, müzik ve yazı kullanılmıştır. Muhalefet partilerinin aday reklamlarının içeriklerinin çoğunlukla adalet-eşitlik-özgürlük temalarına değindiği, iktidar partisi adayının reklamlarının ise, tarım, ticaret, teknoloji ve sanayileşmeye dayandığı tespit edilmiştir. Evrensel, milli ve dini göstergelerin hangilerinin reklamda baskın şekilde vurgulandığının değerlendirildiği bölüm içerisinde ise, reklamların çoğunlukla evrensel ögeler üzerinden şekillendirildiği göze çarpmaktadır.