Sağlık Bilimleri Yüksekokulu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 26
  • Öğe
    Primary Epiploic Appendagitis: A Case Report
    (Cureus, 2021) Mert, Alpaslan; Mircik, Emre
    Primary epiploic appendagitis (PEA) is a rather uncommon and self-limiting cause of acute abdomen managed conservatively. Overlapping clinical features with other common causes of acute abdomen usually requiring surgical intervention, and rare occurrences have led to misdiagnosis of the condition and unnecessary surgical intervention. However, with identification of definite characteristic features on imaging (computed tomography [CT] scan) has led to easier diagnosis and avoidance of exploratory laparotomy. Here we present a case of PEA in a 34-year-old otherwise healthy Caucasian male with a chief complaint of acute left-sided abdominal, flank and inguinal pain with diarrhea. Laboratory investigation reports were more or less within normal limits; CT scan confirmed the diagnosis of PEA. The patient was managed successfully with an oral antibiotic and a non-steroidal anti-inflammatory drug. CT scan should be done in cases of acute abdomen (if not absolutely contraindicated) for confirmation of diagnosis, as in our case CT scan helped in confirmation of diagnosis of PEA and thus avoided unnecessary surgical intervention. However, with the current advances in radiological tools, correct diagnosis of acute abdomen has become a lot easier, leading to timely surgical intervention and also at the same time avoidance of unnecessary exploratory laparotomy. Again, with documentation of specific characteristic radiological features of PEA, diagnosis of PEA has become much easier. After careful correlation among clinical, radiological, and laboratory findings, diagnosis of PEA was confirmed. The patient was managed conservatively at home with the advice of plenty of fluid intake and bed rest. Furthermore, he was prescribed an oral antibiotic (ciprofloxacin) and a non-steroidal anti-inflammatory drug (ibuprofen) empirically for seven days to prevent further complications like adhesions, bowel obstruction, intussusception, peritonitis, and local abscess formation. The patient recovered completely (the symptoms and signs resolved clinically) after one week. To conclude, it can be said, although rare in occurrence and lacking in specific presenting features, diagnosis of PEA has become easier with imaging techniques like CT scan and magnetic resonance imaging (MRI); thus, with prior awareness regarding this disease among physicians, unnecessary surgical interventions can be avoided.
  • Öğe
    Obezite ile Depresyon ve Benlik Saygısı Durumunun İlişkisinin Değerlendirilmesi
    (ADAMOR Toplum Araştırmaları Merkezi, 2021) Akman, Mehmet; Durmuşçelebi, Ezgi
    Bu çalışmanın amacı: obezite ile depresyon ve benlik saygısı durumunun ilişkisini değerlendirmektir. Çalışmanın örneklemini psikiyatrik hastalığı bulunmayan, gebe ve emziklilik döneminde olmayan, 18 yaş üstü 251 kişi oluşturmuştur. Çalışma, İzmir Gaziemir 13 Nolu Sevgi Aile Sağlığı Merkezi’nde 35.12.038 Nolu Aile Hekimliği Birimi’nde Haziran-Temmuz 2019 tarihleri arasında yürütülmüştür. Bireylere genel özelliklerinin sorgulandığı bir anket formu uygulanmış, bireylerin antropometrik öl-çümleri (vücut ağırlığı, boy uzunluğu, bel ve kalça çevresi) alınmış ve beden kütle indeksi (BKİ) değer-leri hesaplanmıştır. Bireylerin benlik saygısı durumu Coopersmith Benlik Saygısı Ölçeği (CBSÖ) ile depresyon durumu ise Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ile belirlenmiştir. İstatistiksel analizler IBM Sta-tistical Package for the Social Sciences (SPSS) 22,0 programı ile gerçekleştirilmiştir ve anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak kabul edilmiştir. Araştırma sonucunda BKİ ile BDÖ puanı arasında istatistiki olarak anlamlı, pozitif yönde ve zayıf düzeyde ilişki gözlenmiştir (r=0,126; p<0,05). CBSÖ puanı ile BDÖ puanı arasında istatistiki olarak anlamlı, negatif yönde ve orta düzeyde ilişki gözlenmiştir (r=-0,445; p<0,01). Kadınların bel çevresi kategorileri açısından (88 cm altı ile 88 cm ve üstü) BDÖ puanları ara-sında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmiştir (p<0,05). Bel çevresi 88 cm ve üstü olan kadınla-rın BDÖ puanı daha yüksek bulunmuştur. Sonuç olarak obezite psikososyal yönden de değerlendirilmeli ve tedavisi çok kapsamlı bir yaklaşımla ele alınmalıdır.
  • Öğe
    Cytogenetic Analysis Of Early Pregnancy Loss After Assisted Reproduction Treatment Using İntracytoplasmic Sperm İnjection
    (Medica sp, 2021) Hocaoğlu Emre, Fatma Sinem; Kamar, Aret; Turktekin, Nurettin; Özyurt, Ramazan; Karakuş, Cemil; Sarıbal, Devrim
    Objectives: To evaluate the incidence of numerical chromosomal abnormalities in the patients with early pregnancy loss (EPL) following in vitro fertilization, and evaluate the role of different confounders of the risk of chromosomal abnormality- related pregnancy loss. Material and methods: A retrospective chart review of all patients from our in vitro fertilization (IVF) center who conceived using assisted reproduction techniques between April 2017 and 2019, who experienced a subsequent early pregnancy loss, and whose abortus materials were successfully karyotyped were included. Results: Of the 243 patients experienced an early loss, the overall rate of chromosomal abnormality was 46.75%. The overall rate of aneuploidy in our patient group was 88.8% (64/72), whereas 6.94% (5/72) of the abnormal karyotypes were polyploid. The most common type of trisomy was Trisomy 16 (20.0%; 11/55) followed by Trisomy 15 (14.5%; 8/55). Univariate and multivariate analyses showed that maternal age (< 35 years) and the total number of retrieved oocytes per cycle (? 5) were risk factors for a chromosomal abnormality (< 0.001; < 0.05, respectively). The adjusted OR of karyotypic abnormalities was 0.45 for the antagonist cycle type (p < 0.05), and 0.58 for frozen embryo transfer (p < 0.05). Conclusions: Karyotypic abnormality is one of the main reasons for pregnancy loss following an IVF procedure. Although the pregnancy rates increased as a result of novel technologies, the ratio of EPL is still high. The implementation of preimplantation genetic screening techniques might lower the incidence of EPL due to chromosomal abnormalities, thus decreasing the burden on the physicians and the patients.
  • Öğe
    Molecular Modelling, Spectroscopic Characterization And Nonlinear Optical Analysis On N -Acetyl-DL-Methionine
    (Sociedad Mexicana de Física, A.C., 2020) Günay, Nergin; Tamer, O.; ;, ve diğer.
    In this present methodical study, besed on the density functional theory (DFT), the first-principles calculations have been employed suc-cessfully to study the structural and electronic properties ofN-acetyl-DL-methionine (C7H13NO3S) which is a derivative of DL-methioninewhich is also known as DL-2-amino-4-methyl-thiobutanoic acid. Optimized molecular structure, vibrational frequencies, and also13C and1H NMR chemical shift values of the title compound are provided in a detailed manner by using B3LYP and HSEH1PBE functionals byapplying 6-311++G(d,p) basis set for calculations using Gaussian 09W program. The comparison of the calculated values with the experi-mental values provides important information about the title compound. Besides the electronic properties (UV-Vis calculations) of the titlecompound, such as HOMO-LUMO energy values and energy gap, absorption wavelengths, oscillator strengths, were performed basing onthe optimized structure in the gas phase. Moreover, the molecular electrostatic potential surface, dipole moment, nonlinear optical properties,linear polarizabilities, and first hyperpolarizabilities and chemical parameters have also been studie
  • Öğe
    Türkiye’nin İki Farklı Bölgesindeki 1-12 Aylık Bebeği Olan Annelerin Karın Ağrısına Yönelik Geleneksel Uygulamalarının Belirlenmesi
    (İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Sağlık Bilimleri Fakültesi, 2017) Çiftçi, Esra Karaca; Kahraman, Selma; Aydın, Diler
    Bu araştırma bebeklik döneminde karın ağrısı yaşayan çocukların annelerinin başvurdukları geleneksel uygulamalarını belirlemek amacı ile yapılmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel tipte olan araştırma, Türkiye'nin farklı iki bölgesinde yer alan 2 Aile Sağlığı merkezine kayıtlı bebeklerin anneleri ile yürütülmüştür. Toplam 243 anne ile anket formu aracılığı ile veriler elde edilmiştir. Bulgular: Annelerin %64.6'sının bebeklerindeki karın ağrısı nedeni ile doktora başvurduğu ve %47.3'ünün bebeklerindeki karın ağrısını gidermek için ilaç verdikleri belirlenmiştir. Annelerin bebeklerindeki karın ağrısını gidermek için başvurdukları geleneksel uygulamalardan yarar görme durumları incelenmiş ve %68,7'sinin bebeği sallama, %37'si karına zeytinyağı ile masaj, %38,3'ü sıcak içecek içirme, %37'si bacak egzersizleri yaptırma, %25.5'i karanlık odada tutma, %25.1'i rezene çayı içirme, %24.3'ü tatlı içecekler içirme uygulamalarından yarar gördüklerini ifade etmişlerdir. Karın ağrısı yaşayan bebeklere uygulanan geleneksel uygulamalar bölgeler arası karşılaştırıldığında sakin ve karanlık odada tutma, bacak egzersizleri yaptırma, karına veya ayakaltına gülyağı sürme, hocaya okutma gibi uygulamaların güneydoğu bölgesinde daha sık uygulandığı belirlenmiş olup istatistiki anlamlılık saptanmıştır (p<0.05). Araştırmada annelerin yaşadığı bölgeye göre karın ağrısında doktora başvurma (p<0.001), karın ağrısında ilaç kullanma(p<0.05) arasında istatistiksel olarak anlamlılık saptanmış olup batıda yaşayanların daha sık doktora başvurduğu, güneydoğuda yaşayanların daha çok geleneksel uygulamalara başvurduğu belirlenmiştir(p<0.05).Sonuç: Karın ağrısına yönelik geleneksel uygulamalar arasında çeşitli zararlı uygulamalara(karnına veya ayak altına alkol ve katran sürüldüğü, karabiber içirildiği vb.) rastlanmıştır. Yapılan geleneksel uygulamalardan yararları kanıtlanmış uygulamalar da ise miktar ve süre önemli olduğundan bilinçsiz uygulamalardan kaçınılması konusunda annelerin bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
  • Öğe
    Yenidoğan Göbek Bakımında Klorheksidin, İyot Ve Alkolün Karşılaştırılması
    (Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, 2017) Koyucu, Refika Genç; Tosun, Yıldız; Çınar, Fadime
    Amaç:Her yıl 4 milyon bebek neonatal dönemde kaybedilmektedir. Bunların %30'dan fazlasında sebep infeksiyonlardır. Ev doğumları ve kötü hijyen şartları taşıyan kliniklerde gerçekleşen doğumlarda umbilikal güdüğün invaziv patojenler ile maruziyetinde artmış risk vardır. Bu çalışmada umbilikal güdük bakımında klorheksidin, alkol ve iyot uygulamalarının bakteriyel kolonizasyon ve göbek düşme zamanı üzerine etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem:Bu randomize çalışma Nisan-Temmuz 2007 tarihleri arasında Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde gerçekleştirilmiştir. Termde doğumları gerçekleşen 90 yenidoğan klorheksidin, %70 alkol ve povidon iyodin gruplarına randomize edilmiştir. <37 hafta doğan yenidoğan vakalar çalışmaya alınmamıştır. Vakaların demografik verileri, kolonizasyon ve infeksiyon oranları, göbek düşme zamanları değerlendirilmiştir. Bulgular: 1.gün kolonizasyon oranları ve kordon düşme zamanları arasında farklılık izlenmemiştir. Beşinci günde göbek güdüğü kolonizasyon oranları klorheksidin grubunda anlamlı oranda düşüktür.. Sonuç: Yüksek neonatal ölüm oranları olan bölgelerde ve ev doğumlarında hayatın ilk haftasında yenidoğan göbek bakımında klorheksidin uygulaması uygun seçenek olarak görülmektedir.
  • Öğe
    Toplam Kalite Yönetiminin Örgütsel Vatandaşlık Davranışı İle İlişkisi
    (Hitit Üniversitesi, 2018) Türkoğlu, Ayşe Nur; Öztürk, Zekai; Düşüngülü, Feride
    Bu çalışmanın amacı çağdaş yönetim yaklaşımlarından biri olan ve sağlık hizmetlerinde de kullanımı popüler hale gelmiş olan Toplam Kalite Yönetimi(TKY) yaklaşımının Örgütsel Vatandaşlık Davranışı(ÖVD) ile ilişkisinin incelenmesidir. Bu çalışmada betimsel ve ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır, yöntem olarak soru ölçeği uygulaması yapılmıştır. Bu araştırmanın evrenini, Türkiye’de hizmet veren tüm hastaneler içinde ilk olarak ISQua/SAS akreditasyon belge başvurusu kabul edilen ve ilk denetlenen hastane olan, Ankara’da özel bir hastanede görev yapan idari personel oluşturmaktadır. Araştırmada evrenin tamamına(125 kişi) ulaşıldığı için örneklem alınmamıştır. Bu çalışmanın profilini 25 orta ve alt kademe yönetici, 72 işgören olmak üzere toplamda 97 kişi oluşturmaktadır. Araştırma sonucunda; Katılımcıların Toplam Kalite Yönetimi algıları ile Örgütsel Vatandaşlık Davranışları arasında orta düzeyde pozitif yönlü korelasyon olduğu görülmüştür (r=0,60). Korelasyon katsayısı pozitif olduğu için katılımcıların TKY algıları ile ÖVD’leri arasında doğrusal bir ilişki olduğu ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak, katılımcıların Toplam Kalite Yönetimi’ne yönelik algılama düzeyleri arttıkça Örgütsel Vatandaşlık Davranışları da aynı oranda artacaktır.
  • Öğe
    Assessment Of Quality Characteristics Of Fried Zucchini Slices, Pre-Dried With Osmotic Dehydration
    (Gültekin Özdemir, 2019) Özçelik, Şehriban Gül; Karacabey, Erkan
    In this study, it was aimed to investigate the quality characteristics of fried zucchini slices pre-dried using osmotic dehydration (OD) method at varying conditions (salt concentration, vacuum or ultrasound application, time). Textural properties (hardness, elasticity, cohesiveness, chewiness, firmness), surface color values (L*, a*, b*), moisture and oil content of the final product were determined. Textural properties did not change with OD applications (p>0.05). Vacuum and solution concentration applied during OD method had significant effects on surface color values (p?0.05). OD did not cause any significant change in final moisture and oil content of the fried product. In case of ultrasound assisted osmotic dehydration (US-OD), it was seen that the effect of time on moisture content was important the solution concentration of 5% (p?0.05). On the other hand, changes at salt concentration have created significant differences in both the application process (p?0.001). When solution concentration was 0%, effect of time was negligible to oil content (p>0.05). Notwithstanding, the solution concentration for both processing time was found to be significant (p?0.05).
  • Öğe
    eNOS Gene Polymorphısms And Transıtıonal Cell Cancer Of The Bladder
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2020) Emre, Fatma Sinem Hocaoğlu; Toker, Aziz; Erkan, Erkan; Yücetaş, Uğur
    Aim: In this case-control study, we examined the association between two types of eNOS gene polymorphisms (intron 4 a/b and Glu298Asp) and transitional cell carcinoma (TCC) of the bladder. Nitric Oxide (NO) is a free radical that plays a key role in various physiological and pathophysiological processes, particularly in the circulatory system. Endothelial Nitric Oxide Synthase (eNOS), as a member of NOS family, is the enzyme, responsible for the physiological production of nitric oxide in the endothelium. Polymorphisms of eNOS have been related to increased risk for different types of cancers. Material and Methods: A total of 64 patients with bladder TCC and 80 controls with similar epidemiological characteristics of patients group were evaluated and compared in terms of eNOS gene polymorphisms of two different types ((intron 4 a/b and Glu298Asp). Following DNA isolation from the blood samples, eNOS gene was replicated via PCR. The genomic distribution of two types of eNOS polymorphism was determined by gel electrophoresis following the process of restriction, for both groups. Results: The alleles most commonly observed in patient group were “ab” for intron 4 (OR= 1.80, 95% CI: 0.71-4.64; P=0.20) and “GT” for Glu298Asp polymorphisms (OR= 1.65, 95% CI: 0.85-3.22; P=0.14). Neither bladder cancer risk nor disease grade was associated with these polymorphisms. Conclusions: This study suggests that the intron 4 a/b and Glu298Asp eNOS gene polymorphisms are not associated with bladder cancer susceptibility. However, it is mandatory to conduct further trials with more patients to confim these fidings and to evaluate the association between bladder cancer and eNOS gene polymorphisms.
  • Öğe
    İlk Başvuru Noktası Aile Hekimliği Polikliniği Olan Özel Bir Hastanede Birim Maliyetin Poliklinik Bazında Hesaplanması
    (İnönü Üniversitesi, 2020) Kaptanoğlu, Ayşegül; Mert, Alpaslan
    Bu çalışma, polikliniklerde birim maliyetleri pratik bir şekilde hesaplama yöntemini içerir. Hastanelere özgü maliyet merkezleri tanımlayarak poliklinikteki SUT puanı, fiyatlar (fiyat puanı) ve muayene sayılarını esas alıp, indirek giderlerle farklı dağıtım anahtarı kullanılarak muayene maliyetleri hesaplanmıştır. Çalışmamızın bulgularında direk giderler dağıtım anahtarı olarak kullanıldığında poliklinik %12,5 zarar ederken personel giderleri dağıtım anahtarı olarak kullanıldığında %6,5 kar etmektedir. Sonuç olarak poliklinik muayene maliyetleri, hem indirek giderlerin dağıtımında kullanılan anahtar çeşitlerinden, hem de SUT puanı, fiyatlar (fiyat puanı) ve muayene sayısındaki hesaplamalardan etkilenmektedir.
  • Öğe
    Fixation Methods for Mandibular Advancement and Their Effects on Temporomandibular Joint: A Finite Element Analysis Study
    (Hindawi, 2020) Demircan, Sabit; Uretürk, Erdoğan Utku; Apaydın, Ayşegül; Şen, Sinan
    Objectives. Bilateral sagittal split osteotomy (BSSO) is a common surgical procedure to correct dentofacial deformities that involve the mandible. Usually bicortical bone fixation screw or miniplates with monocortical bone fixation screw were used to gain stability after BSSO. On the other hand, the use of resorbable screw materials had been reported. In this study, our aim is to determine first stress distribution values at the temporomandibular joint (TMJ) and second displacement amounts of each mandibular bone segment. Methods. A three-dimensional virtual mesh model of the mandible was constructed. Then, BSSO with 9 mm advancement was simulated using the finite element model (FEM). Fixation between each mandibular segment was also virtually performed using seven different combinations of fixation materials, as follows: miniplate only (M), miniplate and a titanium bicortical bone fixation screw (H), miniplate and a resorbable bicortical bone fixation screw (HR), 3 L-shaped titanium bicortical bone fixation screws (L), 3 L-shaped resorbable bicortical bone fixation screws (LR), 3 inverted L-shaped titanium bicortical bone fixation screws (IL), and 3 inverted L-shaped resorbable bicortical bone fixation screws (ILR). Results. At 9 mm advancement, the biggest stress values at the anterior area TMJ was seen at M fixation and LR fixation at posterior TMJ. The minimum stress values on anterior TMJ were seen at L fixation and M fixation at posterior TMJ. Minimum displacement was seen in IL method. It was followed by L, H, HR, M, ILR, and LR, respectively. Conclusion. According to our results, bicortical screw fixation was associated with more stress on the condyle. In terms of total stress value, especially LR and ILR lead to higher amounts.
  • Öğe
    Sanal Uyuşturucu: İnternet = Virtual Drug: Internet
    (Gümüşhane Üniversitesi, 2018) Söyler, Sait; Kaptanoğlu, Ayşegül Yıldırım
    İnternet bağımlılığı, aşırı internet kullanımı veya internet kullanımına yönelik olarak kontrol edilemeyen dürtü veya davranışlarla karakterize bir davranışsal bağımlılıktır ve bozukluk ve sıkıntılara yol açmaktadır. İnternet bağımlılığı süreç içerisinde hem fiziksel hem mental problemlere sebep olmakta, kişiyi sosyal hayattan ve çevresinden koparmakta, insan ilişkilerini zedelemektedir. Bazı durumlarda kişiler internet kullanımlarını arttırabilmek amacı ile kafein içerikli içecekler ile kafein haplarına başvurmakta ve internet bağımlılığı ile beraber madde bağımlılıkları da gelişmektedir. İnternet bağımlılığı kendi içerisinde sosyal medya bağımlılığı, kumar bağımlılığı, seks bağımlılığı gibi bağımlılık türlerini de barındırmaktadır. Araştırmacılar bu tip durumların sadece internet bağımlığı olup olmadığı konusuna şüphe ile yaklaşmakta, bazı araştırmacılar ise bu bağımlılıkların esasında internet bağımlılığı olmadığını, kişilerin bağımlı oldukları davranışları internet aracılığı ile tekrarladıklarını ileri sürmüşlerdir. Özellikle son 15-20 yıllık süre zarfında internet ağının ve diğer teknolojilerin gelişimi göz önünde bulundurulduğunda, bu tür bağımlılıkların da yaygınlaşmasını beklemek yanıltıcı olmayacaktır. Bu bağlamda bu çalışmanın amacı bağımlılık ve bağımlılıkla ilişkili kavramlar ile bağımlılık türlerinden madde ve madde dışı bağımlılıkları açıklayarak internet bağımlılığını irdelemek, tedavi yöntemleri ile çözüm önerilerini açıklamaktır.
  • Öğe
    Sağlık Turizmi SWOT Analizi: Erzincan = Health Tourism SWOT Analysis: Erzincan
    (Gümüişhane Üniversitesi, 2017) Bozça, Rifat; Kıraç, Fatma Çiftçi; Ramazan, Kıraç
    Sağlık turizmi, sağlık bakım hizmeti almak için başka bir ülkeye seyahat etmek olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışmanın ana amacı; tüm dünyada ve son dönemlerde de ülkemizde gelişerek yaygınlık kazanmaya başlayan sağlık turizm konusunda Erzincan?daki sağlık ve turizmin mevcut durumun incelenmesi ve Erzincan sağlık turizmi açısından fırsatlarını, üstünlüklerini, tehditleri ve zayıflıkları değerlendirilmesidir. Bu değerlendirme sonuçlarına göre sağlık turizminin Erzincan ilinde gelişimi ve tercih edilebilirliğini arttırmak için çözüm önerilerinde bulunulmuştur. Bu çalışmadan elde edilen verilerle, Erzincan?ın özellikle doğa ve termal turizm gibi sağlık turizmi açısından önemli potansiyele sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda elde edilen verilerle turistlerin Erzincan?ı tercih etmesi için yapılabilecek çalışmalar saptanmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    The Effects Of Isokinetic Strength Training On!Strength At Different Angular Velocities: A Pilot Study = İzokinetik Kuvvet Antrenmanının Farklı Açısal Hızlardaki Kas Kuvveti Üzerine Etkisinin İncelenmesi: Pilot Çalışma
    (Türkiye Spor Hekimleri Derneği, 2017) Kocahan, Tuğba; Kaya, Ender; Akınoğlu, Bihter; Yasemin, Karaaslan; Hasanoğlu, Adnan
    Objectives: The study examines whether isokinetic training at various angular velocities is also effective at angular velocities which are not usually preferred for training and testing purposes. Materials and Methods: The study was carried out with isokinetic strength training and measurement of 18 lower extremities of nine healthy individuals (three males and six females) with a mean age of 27.1 ± 3.5 years. Individuals who were prescribed isokinetic training for two days a week for a total of six weeks were evaluated before and following the study. The evaluation protocol was designed as a set of five repeats at 60°/s angular velocity, single sets of 10 repeats each at 120°/s and 180°/s angular velocities, single sets of 15 repeats each at 240°/s and 300°/s angular velocities. The isokinetic training protocol was applied as three sets of 10 repeats at an angular velocity of 60°/s and three sets of 15 repeats at an angular velocity of 180°/s, in the concentric-concentric mode. Results: Average peak torque scores increased significantly (p<0.05) at 60°/s, 120°/s and 180°/s angular velocities, when comparing pre- and post-training, but there were no increases at 240°/s and 300°/s angular velocities (p>0.05). Conclusion: It was shown that angular velocity is important in isokinetic training, and that training at high angular velocities provides strength increases at lower angular velocities, but would not increase strength at angular velocities above the training level. For this reason, it is thought that in the preparation of an isokinetic strength training protocol, angular velocities need to be taken into account. For any athlete, the force at the angular velocity required in her/his sports branch needs to be considered.
  • Öğe
    Gestasyonel Diyabet Risk Faktörleri Çerçevesinde Gebelerin Glukoz Tolerans Testine İlişkin Tutumları = Pregnant Women’s Attitudes Towards Glucose Tolerance Test in the Context of Gestational Diabetes Risk Factors
    (Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı, 2018) Koyucu, Refika Genç
    Amaç: Gestasyonel diyabet risk faktörleri bağlamında, kadınların glukoz tolerans testine yönelik tutumlarının değerlendirilmesi. Çalışma Planı: Çalışma 2017 yılında gerçekleştirilmiştir. Gebeliğinin herhangi bir haftasında olan 513 kadına gestasyonel diyabet risk faktörleri, glukoz tolerans testi, teste karşı düşünce ve bilgi kaynakları hakkında anket uygulandı. Bulgular: Gebelerin %64.3’ü glukoz tolerans testini zararlı görmektedir. Bu kadınların %58.7’sinde gestasyonel diyabet için en az bir risk faktörü pozitiftir. Daha önce gestasyonel diyabet öyküsü olan ve gebelik öncesinde glukoz intoleransı olan kadınlarda teste karşı pozitif tutum sıklığı daha yüksektir. Beden kütle indeksi ve yaş gruplarında teste karşı tutum benzerdir. Kitle iletişim araçları teste karşı olumsuz düşüncelerin ana kaynağıdır. Sonuç: Gebe kadınlarda glukoz tolerans testine karşı yaygın bir negatif tutum durumu mevcuttur. Bu tutum tanı almamış vaka sayısında ve komplikasyon sıklığında artışa neden olabilecek potansiyel bir tehlike oluşturmaktadır
  • Öğe
    Üreme Çağındaki Kadınlarda Prekonsepsiyonel Danışmanlık Gereksinimleri = Preconceptional Counselling Needs Among Women of Reproductive Age
    (Logos Tıp Yayıncılığı, 2017) Koyucu, Refika Genç; Tosun, Yıldız; Katran, Banu
    Amaç: Araştırmada üreme çağındaki kadınların gebelik öncesi dönemde risk faktörleri ve gereksinim duydukları danışmanlık hizmetlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Kadın hastalıkları polikliniğine herhangi bir neden ile başvuran kadınlar arasında anket çalışması olarak gerçekleştirilmiştir. Gönüllü kadınlara hazırlanmış olan anket uygulanmıştır. Ankette olguların yaş, eğitim durumu, ekonomik durum gibi sosyodemografik bilgileri, doğum sayısı, şekli, düşük sayısı gibi obstetrik öyküleri, kronik hastalık durumları gibi genel tıbbi öykülerine ilişkin bilgilerin yanı sıra gebelik öncesi dönemde gereksinim duydukları danışmanlık hizmetine ilişkin verilerin elde edilmesi amacına yönelik sorular yer almıştır. Anketin doldurulmasının ardından kan örnekleri alınmıştır. Bulgular: Çalışmaya 446 kadın dahil edilmiştir. Kadınların %79,6’sı gebelik ile ilgili danışmanlık gereksinimi içerisindedir. Bu kadınların da çok büyük bir çoğunluğu bu danışmanlığı gebelik öncesi dönemde istemektedir. Gebelik öncesi danışmanlık özellikle kadın doğum uzmanlarından (%45,7) beklenmektedir. Prekonsepsiyonel dönemde en çok danışmanlık beklenen konular gebelikte beslenme, çalışma durumu, ilaçlar, aşılar ile ilgilidir. Sonuç: Prekonsepsiyonel bakım optimal maternal ve yenidoğan sonuçları için önemli bir adımdır. Kadınların büyük çoğunluğu danışmanlık hizmetine gereksinim duymaktadır. Ek olarak kötü ebelik sonuçlarına neden olabilecek risk faktörlerinin yaygınlığı nedeni ile prekonsepsiyonel danışmanlık ve bakım kadın ağlığında önemli bir konu başlığıdır.
  • Öğe
    Annelerin Sarsılmış Bebek Sendromu ve Aşırı Ağlama Hakkında Bilgi ve Tutumları = Shaken Baby Syndrome of Mothers and Information About Excessive Crying and Attitudes
    (Logos Tıp Yayıncılığı, 2018) Aydın, Diler; Çiftçi, Esra Karaca
    bebeklerindeki aşırı ağlamaya karşı verdikleri tepkileri, avutma yöntemlerini ve sarsma sonrasında oluşabilecek sarsılmış bebek sendromu hakkındaki bilgi düzeylerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel olarak planlanan araştırmanın örneklemini Nisan-Ağustos 2015 tarihleri arasında bir hastanenin Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniğine muayene amacıyla başvuran, 0-2 yaş aralığında çocuğu olan 279 anne oluşturmuştur. Veriler araştırmacılar tarafından geliştirilen anket formu ile yüz yüze görüşme yöntemi ile toplanmıştır. Bulgular: Araştırmada annelerin %72’si bebeklerinde sorun olmadıkça ağlamadığını, %65,9’u ise ağlamanın bebeğe zararı olmadığını belirtmiştir. Annelerin %56,3’ünün bebekleri ağladığında çaresiz hissettiği ve onu sakinleştirmek için %54,5’inin sallama yöntemini kullandığı belirlenmiştir. Annelerin bebeği ağlarken %7,9’unun sarstığı, %82,1’inin sarsılmış bebek sendromunu daha önce duymadığı belirlenmiştir. Araştırmada, bebeklerin cinsiyetleri ile günlük ortalama ağlama süreleri arasında istatistiksel olarak anlamlılık saptanmamıştır (p>0,05). Bebeklerin cinsiyeti ile annelerin bebeklerini sarsma durumları arasında istatistiksel olarak anlamlılık belirlenmiş olup, erkek bebeklerin daha çok sarsıldığı saptanmıştır (p<0,05). Sonuç: Annelerin bebeklerindeki aşırı ağlama ve sarsılmış bebek sendromu hakkında bilgilerinin kısıtlı olduğu belirlenmiştir. Özellikle doğum sonrası ebeveynlere erken dönemde eğitimler verilerek farkındalıkları arttırılmalıdır.
  • Öğe
    Yenidoğan Göbek Bakımında Klorheksidin, İyot Ve Alkolün Karşılaştırılması
    (Atatürk Üniversitesi, 2017) Koyucu, Refika Genç; Tosun, Yıldız; Çınar, Fadime
    Amaç:Her yıl 4 milyon bebek neonatal dönemde kaybedilmektedir. Bunların %30’dan fazlasında sebep infeksiyonlardır. Ev doğumları ve kötü hijyen şartları taşıyan kliniklerde gerçekleşen doğumlarda umbilikalüdüğün invaziv patojenler ile maruziyetinde artmış risk vardır. Bu çalışmada umbilikal güdük bakımında klorheksidin, alkol ve iyot uygulamalarının bakteriyel kolonizasyon ve göbek düşme zamanı üzerine etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem:Bu randomize çalışma Nisan-Temmuz 2007 tarihleri arasında Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde gerçekleştirilmiştir. Termde doğumları gerçekleşen 90 yenidoğan klorheksidin, %70 alkol ve povidon iyodin gruplarına randomize edilmiştir. <37 hafta doğan yenidoğan vakalar çalışmaya alınmamıştır. Vakaların demografik verileri, kolonizasyon ve infeksiyon oranları, göbek düşme zamanları değerlendirilmiştir. Bulgular: 1.gün kolonizasyon oranları ve kordon düşme zamanları arasında farklılık izlenmemiştir. Beşinci günde göbek güdüğü kolonizasyon oranları klorheksidin grubunda anlamlı oranda düşüktür.. Sonuç: Yüksek neonatal ölüm oranları olan bölgelerde ve ev doğumlarında hayatın ilk haftasında yenidoğan göbek bakımında klorheksidin uygulaması uygun seçenek olarak görülmektedir.
  • Öğe
    Determining The Burdens And Difficulties Faced By Families With İntellectually Disabled Children
    (KARE Yayıncılık, 2019) Balcı, Serap; Kızıl, Hamiyet; Savaşer, Selim; Dur, Şadiye; Mutlu, Birsen
    Objectives: This descriptive research was conducted with the aim of determining the difficulties families with intellectually disabled children face and their family burdens. Methods: The research population consisted of the mothers of 220 children who are aged 0-18 and monitored at a Special Guidance and Research Center due to their intellectual disabilities. The sample group was composed of 160 mothers who consented to participate in the research. Results: Of the children, 36.9% had mild, 43.1% had moderate, and 20% had severe mental retardation. Of the mothers, 48.8% reported they had no one with whom to share the care of the child. Mothers also reported that they felt disappointment (38.8%), bewilderment (48.1%), shock (31.3%), desperation (52.5%), anger (16.9%), guilt (14.4%). Of the mothers, 13.1% blamed others, 61.9% accepted the situation as an act of God, 12.5% had thoughts of committing suicide, and 28.1% suffered from depression. On the "Family Burden Assessment Scale (FBAS)," 7.5% of the mothers got low scores, and 92.5% got high scores. Conclusion: This research found that most of the families felt anxious about the future, felt like their burden was too much to bear, and expected information and support from healthcare professionals.
  • Öğe
    Vitamin D Deficiency and Insufficiency According to the Current Criteria for Children: Vitamin D Status of Elementary School Children in Turkey
    (Galenos Publishing House, 2019) Hocaoğlu Emre, Fatma Sinem; Sarıbal, Devrim; Oğuz, Osman
    Objective: This study aimed to determine the ratio of seasonal vitamin D deficiency and insufficiency in elementary school children aged between 6-9 years old, living in one of the largest metropols of Europe, İstanbul. Methods: Serum 25(OH)D levels of 640 children aged 6-9 years old were scanned retrospectively from the hospital information system records between September 2017-August 2018 period. Vitamin D deficiency was defined as a serum 25(OH)D level less than 12 ng/mL (30 nmol/L) and insufficiency as levels between 12 and 20 ng/mL (30-50 nmol/L). Results: Serum 25(OH)D levels ranged from 3.90 to 64.60 ng/mL, the median value was 25.95 ng/mL for all subjects. Of all the primary school children, 485 (75.78%) had adequate levels of 25(OH)D. Vitamin D deficiency was observed in 36 of children (5.62%), whereas insufficient levels of 25(OH)D were found in 119 children (18.60%). The ratio of vitamin D insufficiency and deficiency together was highest in spring (31.87%) and lowest in summer (13.12%). Conclusion: Vitamin D deficiency is a widely observed and preventable public health problem among children of different ages. It is necessary to increase the awareness among health professionals, and providing 25(OH)D supplements will yield generations with healthy bone structure and well growth.