Yazar "Bozok, Nihan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Avrupalı Cadıların Bostanları, İstanbullu Kocakarıların Çiçek Aşısı ve Cinchon Kontesinin Kınakına Ağaçları: Modern Tıp Tarihi Kadınları Neden Yazmadı?(Ankara Üniversitesi, 2018) Bozok, NihanBu yazı, modern tıbbın tarihi yazılırken ve modern tıbbi bilgi üretilirken, kadınların sağaltım bilgisinin bu süreçlerin dışına atıldığını, ikincilleştirildiğini, görmezden gelindiğini ortaya koymaktadır. Makalenin takip ettiği argümana göre, modern tıp, objektiflik, kanıtlanabilirlik, akılcılık ve ilerlemecilik ilkeleri etrafında şekillenirken, kadınların eskilerden beri sözlü aktarımla, çıraklıkla biriktirdikleri sağaltım bilgisi, botanik bilgisi ve bakım bilgisi, bu ilkelere uymadıkları iddiası ile özellikle kayda geçirilmedi. Dahası, kadınların elinde tuttuğu tıbbi bilginin önemli bir bölümü modern tıbbın kaynaklarından birisi olarak değerlendirilmedi ve sistematik olarak, bilinçli bir şekilde yok edildi. Böyle bir tarihin ve pratiğin dışına atılma olayı, hem ataerkil anaakım tarih yazımı hem de modern bilimin ataerkil ideoloji ile biçimlenen işleyiş ilkeleri ile ilgilidir. Bu yazı, beyaz, batılı, rasyonel, modern erkek tıp figürünü merkeze alarak ilerleyen tıbbın karşısına on yedinci yüzyıl civarlarından, farklı coğrafyalardan üç hikâye çıkarmaktadır. Birinci hikâye, Avrupalı cadıların şeceresi tutulmayan, yakılan şifalı bitki bahçeleridir. İkincisi, adları tıp tarihine yazılmayan, varlıklarını yine kadınların mektuplaşmalarından öğrendiğimiz çiçek aşısı yapan Osmanlı İstanbul’undan kocakarılardır. Üçüncüsü ise, Cinchon Kontesinin, anavatanı And Dağları olan ve kabuklarından yapılan ilaçla sıtmayı iyileştiren kınakına ağaçlarını Avrupa’ya tanıtması hikâyesinin hayalci bulunması ile ilgilidir.Öğe Edebiyat, Hastalıkları Yaşama Döndürebilir mi? Peride Celal’in Üç Yirmidört Saat Romanı Örneği(Ankara Üniversitesi, 2019) Bozok, NihanBu yazıda, ilk olarak, uzun süredir tıbbın anlatım diline sıkışıp, yaşamdan uzaklaşan hastalıkların, edebiyatın imkânları sayesinde tekrar yaşama döndürülebileceği fikrini öne sürüyorum. Bu düşünceyi, Peride Celal’in 1970’li yılların sonunda yazdığı Üç Yirmidört Saat romanında takip ediyorum. Edebiyat metinleri tıbbi raporların, tıbbi görüntüleme tekniklerinin ya da tıp kitaplarının yapamayacağı şeyleri yapabilirler. Bir hastalığın etrafındaki insani deneyimi, bedeni, hafızayı, kimliği, sınıfı, kişisel ve toplumsal tarihi anlatabilirler. Hastalığı, tarihsel, mekânsal, kişisel ve duygusal bir ilişkiler ağının içine yerleştirebilirler. Peride Celal, baştan sona bir hastane odasında geçen romanında, yaşlı bir kadının hastalığını, üç kadının kendi aralarında kurdukları ilişkiler ağının ortasına yerleştirir. Hasta kadının tüm hayatını, sınıfsal aidiyetini, öfkesini ve özlemini hastalıkla birlikte anlatır. İkinci olarak ise edebiyat metinlerinin hastalığın yol açtığı acıyı anlatmada ve dile dökmede zorlandıklarını öne sürüyorum. Peride Celal bu güçlüğü, kurduğu hasta karakterin ölüm döşeğinde gördüğü kâbusları anlatarak aşar. Sonuç olarak, yazar Üç Yirmidört Saat romanında bir hastalığı biyolojik bir bedenden, bir ölüm döşeğinden ve sınırlı bir süreden çıkarmıştır. Onu üç kuşak kadının hayatlarına yaymıştır. Fiziksel acıyı anlatabilmek için ise hasta kadının kâbusları aracılığıyla onun duygu dünyasının derinlerini kazmıştır.Öğe Edebiyat, Hastalıkları Yaşama Döndürebilir mi? Peride Celal’in Üç Yirmidört Saat Romanı Örneği(2019) Bozok, NihanBu yazıda, ilk olarak, uzun süredir tıbbın anlatım diline sıkışıp, yaşamdan uzaklaşan hastalıkların,edebiyatın imkânları sayesinde tekrar yaşama döndürülebileceği fikrini öne sürüyorum. Bu düşünceyi,Peride Celal’in 1970’li yılların sonunda yazdığı Üç Yirmidört Saat romanında takip ediyorum.Edebiyat metinleri tıbbi raporların, tıbbi görüntüleme tekniklerinin ya da tıp kitaplarınınyapamayacağı şeyleri yapabilirler. Bir hastalığın etrafındaki insani deneyimi, bedeni, hafızayı, kimliği,sınıfı, kişisel ve toplumsal tarihi anlatabilirler. Hastalığı, tarihsel, mekânsal, kişisel ve duygusal birilişkiler ağının içine yerleştirebilirler. Peride Celal, baştan sona bir hastane odasında geçenromanında, yaşlı bir kadının hastalığını, üç kadının kendi aralarında kurdukları ilişkiler ağınınortasına yerleştirir. Hasta kadının tüm hayatını, sınıfsal aidiyetini, öfkesini ve özlemini hastalıklabirlikte anlatır. İkinci olarak ise edebiyat metinlerinin hastalığın yol açtığı acıyı anlatmada ve diledökmede zorlandıklarını öne sürüyorum. Peride Celal bu güçlüğü, kurduğu hasta karakterin ölümdöşeğinde gördüğü kâbusları anlatarak aşar. Sonuç olarak, yazar Üç Yirmidört Saat romanında birhastalığı biyolojik bir bedenden, bir ölüm döşeğinden ve sınırlı bir süreden çıkarmıştır. Onu üç kuşakkadının hayatlarına yaymıştır. Fiziksel acıyı anlatabilmek için ise hasta kadının kâbusları aracılığıylaonun duygu dünyasının derinlerini kazmıştır.Öğe Fark, Bakış ve Sığamama Meselesi Olarak Şişmanlık: Kadınların Şişmanlığına İlişik Duygu ve Deneyim Dünyaları Üzerine Feminist Bir Tartışma(Ankara Üniversitesi KASAUM, 2022) Bozok, Nihan; Küçükdoğan, NurBu makale şişman kadınların yaşam deneyimleri ve duygu dünyaları hakkında feminist bir tartışma yürütmektedir. Makalede tartışılan veri, niteliksel yöntemle yürütülmüş bir alan araştırmasına dayanmaktadır. Araştırma kapsamında, yirmi şişman genç kadınla derinlemesine görüşme yapılmıştır. Onların şişmanlıkla biçimlenen yaşam öyküleri dinlenmiştir. Makale teorik olarak, feminist beden politikaları yazınından beslenmektedir. Bu yazın, özellikle 1970’lerden bu yana, kadınların ezilmesi ve ikincilleştirilmelerinin önemli bir veçhesinin ataerkil ilişkilerin kadınların bedenlerini kontrol etmesi, kısıtlaması, belli ölçütlere, imajlara, formlara göre yargılaması olduğunu tartışır. Şişmanlık, başkalarının bakışlarının nezaretinde kadınları bedenlerine hapseden bir deneyim olarak yaşanmaktadır. Ayrıca, başkalarının acımasız yargılarına konu olan şişmanlık, kadınların olumsuz duygular yaşamalarına yol açmaktadır. Makalenin dayandığı alan araştırmasının sonuçlarına göre, bir yandan zayıf beden idealinin kurduğu baskı yüzünden, diğer yandan başkalarının bedenleri hakkındaki bitmeyen eleştirileri ve nasihatleri yüzünden şişman kadınların bedenlerini ve kendilerini sevme kabiliyetleri yaralanmaktadır. Kadınlar şişmanlığı üzüntü kaynağı olan bir farklılık olarak yaşamaktadır. Ayna karşısında, kamusal alanda, toplu taşımada, aile sofralarında başkalarının bakışları ve sözlerinin etkisi altında biçimlenen şişmanlık öfke, pişmanlık, bıkkınlık, çaresizlik, neşesizlik gibi duygularla yaşanmaktadırÖğe “GÖÇMEN İSTEKLERİ” YAKLAŞIMI IŞIĞINDA BEYKOZ, KARASU MAHALLESİ’NDEKİ REFAKATSİZ AFGAN GÖÇMEN ÇOCUKLARIN YAŞAMLARINI SÜRDÜRME MÜCADELELERİ(2018) Bozok, Nihan; Bozok, MehmetBu makale, İstanbul, Beykoz Karasu Mahallesi’nde yaşamlarını sürdüren refakatsiz Afgan göçmen çocukların hayatlarını sürdürme deneyimlerini tartışmaktadır. Makaleye kaynaklık eden veri, 2015 Temmuz - 2017 Ağustos arasında, Afgan göçmen çocuklar ve Karasu Mahallesi’nin daha eski sakinleriyle yapılmış derinlemesine görüşmelerden oluşan, niteliksel bir araştırmanın sonuçlarına dayanmaktadır. Makale, kuramsal olarak “göçmen istekleri” yaklaşımını benimsemektedir. Göç çalışmaları alanında yeni bir yaklaşım olan “göçmen istekleri”, göçmenleri varılan ülke açısından bir entegrasyon sorunu olarak ele almak yerine, göç eden aktörleri göç deneyiminin aktif özneleri olarak görmeyi önerir. Bu çerçeveden bakan bu makale, Karasu Mahallesi’ndeki refakatsiz Afgan göçmen çocukları, öncelikle, göç etmeye karar veren aktif özneler olarak görmeyi önermektedir. İkinci olarak, Afgan göçmen çocukları göçle geldikleri mahallede uygun sosyal mesafeleri yakalayabilmek için pazarlık eden özneler olarak ele almaktadır. Son bölümde ise, göçmen çocuk işçiler olarak sömürülen bu çocukların, dahil oldukları emek pazarında hayatta kalabilmek için stratejiler geliştiren özneler olduklarını ortaya koymaktadır.Öğe “Göçmen İstekleri” Yaklaşımı Işığında Beykoz, Karasu Mahallesi’ndeki Refakatsiz Afgan Göçmen Çocukların Yaşamlarını Sürdürme Mücadeleleri(Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi, 2018) Bozok, Nihan; Bozok, MehmetBu makale, İstanbul, Beykoz Karasu Mahallesi’nde yaşamlarını sürdüren refakatsiz Afgan göçmen çocukların hayatlarını sürdürme deneyimlerini tartışmaktadır. Makaleye kaynaklık eden veri, 2015 Temmuz - 2017 Ağustos arasında, Afgan göçmen çocuklar ve Karasu Mahallesi’nin daha eski sakinleriyle yapılmış derinlemesine görüşmelerden oluşan, niteliksel bir araştırmanın sonuçlarına dayanmaktadır. Makale, kuramsal olarak “göçmen istekleri” yaklaşımını benimsemektedir. Göç çalışmaları alanında yeni bir yaklaşım olan “göçmen istekleri”, göçmenleri varılan ülke açısından bir entegrasyon sorunu olarak ele almak yerine, göç eden aktörleri göç deneyiminin aktif özneleri olarak görmeyi önerir. Bu çerçeveden bakan bu makale, Karasu Mahallesi’ndeki refakatsiz Afgan göçmen çocukları, öncelikle, göç etmeye karar veren aktif özneler olarak görmeyi önermektedir. İkinci olarak, Afgan göçmen çocukları göçle geldikleri mahallede uygun sosyal mesafeleri yakalayabilmek için pazarlık eden özneler olarak ele almaktadır. Son bölümde ise, göçmen çocuk işçiler olarak sömürülen bu çocukların, dahil oldukları emek pazarında hayatta kalabilmek için stratejiler geliştiren özneler olduklarını ortaya koymaktadır.Öğe Hastalığını Anlatmak, Dünyaya Doğru Açılmak, Dayanışmak ve Güçlenmek Üzerine: Kadınların Sözlerine Uğrayan Sağaltıcı Diyaloglar(İmge Kitabevi Yayınları, 2020) Bozok, NihanYaşamdaki diğer olaylar gibi hastalığın anlamı da hastalıkla birlikte gelmez. Anlamı, o hastalığa içkin değildir. Hastalık deneyimleri, sınıf ilişkileri, toplumsal ilişkiler ve tarihsel bağlamın etkisi altında oluşur. Hastalığın nasıl deneyimlendiği, diğer insanlarla yaşanan etkileşimlerde inşa edilir. Bu makale, kadınların hastalıklar etrafında kurduğu iletişim üzerinedir. Bu iletişimin izini, kadınların hastalık anlatıları ve hastalıklar üzerine düşüncelerini içeren, farklı tarihsel dönemlere özgü mektuplar, efsaneler, edebi metinler, hastalık günlükleri gibi kaynaklar aracılığıyla sürmektedir. Makale, kadınların hastalıklar etrafında ördükleri iletişimi, günümüz tıbbının hastayla diyalog kurmakta daha becerikli olabilmesi için değerli bir başvuru kaynağı olarak ele almaktadır. Hastalıklarını, bedenlerinin durumlarını, bunların esinlendiği duyguları anlatmak, kadınlar arası iletişimin ve kadınların kendi bedenleriyle ve dünyayla kurdukları ilişkinin her zaman önemli bir parçası olmuştur. Kadınlar mektuplarında, günlüklerinde ve ayak üstü sohbetlerinde sağlıklarından ve bedenlerinden bahsederler. Hastalıkla değişen gündelik hayatlarını anlatarak, yaşam tavsiyeleri paylaşarak, yüreklendirici yorumlarda bulunarak, birbirleri için hastalıkla biçimlenen yaşamı yeniden yorumlama imkânı yaratırlar. Hastalıklarını konuşarak, acılarını dünyaya doğru açmaktadırlar. Hastalıklar odağında kurulan bu diyaloglar, kadınlar arasında bir dayanışma zemini oluşturur. Bu makale, kadınlar arası iletişimin önde gelen konularından biri olan hastalıklarını anlatmak meselesinin, kadınları nasıl güçlendirdiğini tartışmaktadır. Makale, kadınlar arasında, farklı tarihsel dönemlere, farklı coğrafyalara ve sınıfsallıklara özgü olarak biçimlenen sağaltıcı diyalog kurma alışkanlığının, kadınların sözünü değersiz görme ve onları sessizleştirme eğiliminde olan modern tıp pratiği karşısındaki dönüştürücü gücünü göstermektedirÖğe Hastalığını Anlatmak, Dünyaya Doğru Açılmak, Dayanışmak ve Güçlenmek Üzerine: Kadınların Sözlerine Uğrayan Sağaltıcı Diyaloglar(2020) Bozok, NihanYaşamdaki diğer olaylar gibi hastalığın anlamı da hastalıkla birlikte gelmez. Anlamı, o hastalığa içkin değildir. Hastalık deneyimleri, sınıf ilişkileri, toplumsal ilişkiler ve tarihsel bağlamın etkisi altında oluşur. Hastalığın nasıl deneyimlendiği, diğer insanlarla yaşanan etkileşimlerde inşa edilir. Bu makale, kadınların hastalıklar etrafında kurduğu iletişim üzerinedir. Bu iletişimin izini, kadınların hastalık anlatıları ve hastalıklar üzerine düşüncelerini içeren, farklı tarihsel dönemlere özgü mektuplar, efsaneler, edebi metinler, hastalık günlükleri gibi kaynaklar aracılığıyla sürmektedir. Makale, kadınların hastalıklar etrafında ördükleri iletişimi, günümüz tıbbının hastayla diyalog kurmakta daha becerikli olabilmesi için değerli bir başvuru kaynağı olarak ele almaktadır. Hastalıklarını, bedenlerinin durumlarını, bunların esinlendiği duyguları anlatmak, kadınlar arası iletişimin ve kadınların kendi bedenleriyle ve dünyayla kurdukları ilişkinin her zaman önemli bir parçası olmuştur. Kadınlar mektuplarında, günlüklerinde ve ayak üstü sohbetlerinde sağlıklarından ve bedenlerinden bahsederler. Hastalıkla değişen gündelik hayatlarını anlatarak, yaşam tavsiyeleri paylaşarak, yüreklendirici yorumlarda bulunarak, birbirleri için hastalıkla biçimlenen yaşamı yeniden yorumlama imkânı yaratırlar. Hastalıklarını konuşarak, acılarını dünyaya doğru açmaktadırlar. Hastalıklar odağında kurulan bu diyaloglar, kadınlar arasında bir dayanışma zemini oluşturur. Bu makale, kadınlar arası iletişimin önde gelen konularından biri olan hastalıklarını anlatmak meselesinin, kadınları nasıl güçlendirdiğini tartışmaktadır. Makale, kadınlar arasında, farklı tarihsel dönemlere, farklı coğrafyalara ve sınıfsallıklara özgü olarak biçimlenen sağaltıcı diyalog kurma alışkanlığının, kadınların sözünü değersiz görme ve onları sessizleştirme eğiliminde olan modern tıp pratiği karşısındaki dönüştürücü gücünü göstermektedirÖğe The household, the street and the labour market: masculinities and homosocial solidarity networks of Afghan migrant boys in a squatter neighbourhood in Istanbul(Taylor & Francis Ltd, 2019) Bozok, Mehmet; Bozok, NihanThis study focuses on how undocumented Afghan migrant boys construct homosocial solidarity networks in the absence of their families in a squatter neighbourhood in Istanbul, Turkey. Based on the findings of qualitative field research conducted in 2015, this study argues that the homosocial solidarity networks among young Afghan migrant boys are developed in three different spatial contexts: the household, the street and the labour market. These homosocial solidarity networks enable them to survive in a foreign country which is full of challenges. Being a part of those networks provides employment in a competitive labour market, as well as security. In that process, while trying to survive, young Afghan migrant boys engage in gender stretching in the household. At the same time, in spite of their fragility as undocumented young migrants in a foreign land, they develop stern-yet-fragile transnational migrant masculinities challenging local masculinities in the public sphere, at the cost of losing their childhood in an early age.Öğe TÜRKİYE’DE ORMAN KÖYLERİ ÜZERİNE SOSYAL ANTROPOLOJİK ARAŞTIRMA(2017) Dursun, Selçuk; Akıncı, Rabia Ebrar; Toros, Aykut; Kırış, Ezgi; Kırımlı, Yüksel; Zeybek, Sezai Ozan; Bozok, NihanSOBAG 1001 Kodu ile Türkiyede Orman Köyleri Üzerine Sosyal Antropolojik Araştırma? başlıklı projemiz Türkiye?de orman köylerinde yaşanan sosyal değişimi, günümüzde bu köylerin özelliklerini, yaşam biçimlerini ve sorunlarını anlamaya yönelik, toplam 194 000 TL?lik bütçesi olan; önce 24 ay süre tanınmış olan; ek süre dahil olmak üzere toplam süresi 33 aylık bir projedir. Projede ek süre istenmesine sebep, Türkiye?de son yıllarda yaşanan güvenlik sorunlarının bire bir orman köylerini ve bu köylerde yapılması istenen araştırmaları ve köy ziyaretlerini etkilemiş olmasıdır. 15 Temmuz 2016 sonrasında TÜBİTAK nezdinde proje bütçelerinin sevk edilmelerinde yaşanan gecikmeler, 2015 yılında Proje Yürütücüsünün kurum değişikliği yapması da ek süreye ihtiyaç duyulmasında etkili olmuştur. Proje, sadece bir bölgeyi değil, Türkiye genelinde orman köyleri üzerine bir neticeye varmak istemiştir. Orman köylülerinin bir kısmının ülkenin en yoksul dilimi arasında yer alması; ayrıca küresel iklim değişikliği ile ormanların özel bir anlam kazanmış olmaları bu projenin önemini arttıran faktörler arasındadır. Ormanlarla en iç içe yaşayan kesim orman köylüleridir. Projenin güncel öneminin yanında, proje kapsamında, geleceğe dönük ekolojik politikalar üretilebilmesine de katkı sağlayabilecek bilgi ve deneyim birikmiştir. Üzerinden yürünebilecek uygun sosyo-kültürel izler derlemiş ve kayıt altına almıştır. Türkiye orman varlığı açısından zengindir. Ormanların %99?u devlete aittir. Orman varlığının nasıl kullanılacağı ve suiistimal edilmemesi için katı kanunlar bulunmaktadır. Makta payı ile ağaç kesim hakkının orman köylülerine veriliyor olması; ORKÖY gibi kuruluşlar aracılığı ile devletin bu köylere ulaşma yöntemi, bu köyleri ülke genelinde birleştiren özelliklerdir. Proje kapsamında İBBS-NUTS 1 sınıflandırılmasına göre Türkiye genelinde her bölgeden orman köyü olarak nitelendirilmiş bir orman köyü seçilmiş, köylerin her birinde yaklaşık üç aya varan antropolojik alan çalışması gerçekleştirilmiştir. Bu süre zarfında katılarak gözlem tekniği ile elde edilen verilere dayanarak her köyle ilgili birer rapor yazılmıştır. Ayrıca, her köyde muhtarlarla mülakatlar gerçekleştirilmiş, hane halkı görüşmeleri yapılmıştır. 12 köyden toplam 330 hane halkı mülakatı ve hane nüfus tespit formu gerçekleştirilmiştir. Projenin bir diğer amacına uygun olarak, köydeki yaşamı, orman varlığını konu edinen 1000?den fazla fotoğraf ve video elde edilmiştir. Haziran 2015- Ağustos 2017 arasında bu köylere araştırmacı ekibi ziyaretleri gerçekleştirilmiştir Köyler ortak özellikler taşımakla birlikte, köyü çevreleyen ormanın niteliği, köydeki hane ve nüfus sayısı, ormana bakış açıları, ormandan elde ettikleri gelir, köyü etkileyen farklı sosyal, kültürel ve ekonomik faktörler gibi konularda birbirlerinden farklılıklar sergilemişlerdir. ?Orman bizim her şeyimiz? diyen köyler olduğu gibi, ?Biz orman köyü değiliz, ormanımız yok? diyen köyler de çıkmıştır. 12 Köy genelinde 330 hane ile görüşülerek alınan sonuçlarda görüşülenlerin önemli bir bölümü (%41) kendilerini emekli olarak tanımlamıştır. Ormancılık geliri tüm köylerde bir yan gelir olarak belirmektedir. Projenin nihai raporu henüz yazılmamış olduğu için burada sadece birkaç ön görüş paylaşmak adına, doğal varlıklar açısından zengin, güzel mekânlar arzeden bu köylerin üretim açısından potansiyellerinin altında kaldığı görülmüştür. Kooperatifleşme süreçlerine ve köyde üretimi arttırıcı liderlik yapacak insan gücüne gereksinim duyulmaktadır. Çocukların orman varlığının korunması ve geliştirilmesi için geçmiş kuşakların orman, su, hava ve toprağa ilişkin ekolojik bilgilerinin yeni kuşağa aktarmaları önemlidir. Tüm köylerde ormanların içinde aşırı derecede çöplerin atılmış olduğu, ancak bunun önemli sorun olarak görülmediği anlaşılmıştır. Orman varlığı ile ilgili yapıcı duyarlılıkların geliştirilmesinde yarar bulunmaktadırÖğe WOMEN AND FORESTS IN SOLIDARITY: A Multispecies Companionship Case From the Aegean Forests of Turkey(Sage Publications Inc, 2024) Bozok, NihanBuilding on a feminist multispecies perspective, this article examines the interwoven relationships between forest ecosystems and the lives of rural women living along the Aegean coast of Turkey. Ethnographic fieldwork conducted in the Aegean region's forest settlements between 2018 and 2022 forms the basis of this study. I focus on three ways women highlight their entanglements with forests into weaving conjoined webs of life: First, rural women's recollections of the forest and their understanding of the forest's ecosystem are firmly rooted in the ways they have grown up, providing a cultural context for women's subsequent forest advocacy. Second, rural women have a profound understanding of the edible plants that grow in the forests. Third, because they regularly forage with other women, rural women form deep relationships with other women and with the forests themselves. I show how these three factors-childhood memories, expertise in foraging and forest management, and deep ties of sociality-provide the impetus for rural women to protest deforestation. Such protests are driven by a collective concern for their own well-being, the good of their communities, and for forests. Building on a feminist multispecies perspective, this article examines the interwoven relationships between forest ecosystems and the lives of rural women living along the Aegean coast of Turkey. Ethnographic fieldwork conducted in the Aegean region's forest settlements between 2018 and 2022 forms the basis of this study. This article focuses on three main patterns related to the entanglements of rural women and forests into webs of life: First, rural women's recollections of the forest and their understanding of the forest's ecosystem are firmly rooted in the ways they have grown up, providing a cultural context for women's forest advocacy. Second, rural women have a profound understanding of the edible plants that grow in the forests. Third, because they regularly forage with other women, rural women form deep relationships with other women and with forests themselves. Because of these three reasons-childhood memories, expertise in foraging and forest management, and deep ties of sociality-I show that rural women protest deforestation. Such protests are driven by a collective concern for their own well-being, the good of their communities, and for forests.Öğe Yüzünde Farklı Olmak ve Farkın Görsel Temsili Üzerine Bir Tartışma(2022) Bozok, Nihan; Toksoy, Nispet GamzeBu metinde, yüzü sakatlık, hastalık veya iz nedeniyle farklı olan kişilerin görsel temsillerinin üretilmesi hakkında bir tartışma yürütülmektedir. Çalışmanın kuramsal temelini yüze bakmanın toplumsal kuruluşu oluşturmaktadır. Yüz, toplumsal ve kültürel atıflar dünyasının devamlılığı içinde görülür ve anlam kazanır. Yüzü farklı olan kişi, mevcut görme rejiminin bağlı olduğu sosyal ve kültürel semboller sisteminden kopar, iletişim kabiliyeti azalır ve toplumsal olarak dışlanır. Bu araştırma, yüzünde görünür farklılığı olan bireylerin maruz kaldıkları ayrımcı ve dışlayıcı bakışı günümüz görsel dünyası içinde yeniden ele almaktadır. Yeni medyanın sağladığı iletişim olanakları, toplumda normal dışı kabul edilen bireylerin kendilerini ifade edebilecekleri ve deneyimlerini aktarabilecekleri kanallar açmaktadır. Görünürlük alanının böylesine çeşitlenmesi, günümüz görsel kültürü içinde ötekine bakışı da etkilemektedir. Bu metin, Yüzümle Mutluyum Derneği’nin Instagram hesabındaki paylaşımlarından yola çıkarak sosyal medyada normal dışı kabul edilen yüzlerin görsel temsilinde getirdiği olanakları tartışmaya açmaktadır.